İŞLERİ SUÇU BİRBİRLERİNE ATMAK, BU SÖZDE YÖNETİCİLERİN

YAŞAR EYİCE *- KRAVATSIZ OLMAZ! En azından on yıl önce, İzmir araştırmacısı Yazar Gürol Tulunay’a bir sözüm vardı, birkaç kez de hatırlattı, sonra ipin ucunu bıraktı. Namık Kemal Lisesi’nde izci iken oymak başı Yahya Su beden eğitimi öğretmenimizle birlikte önce İnciraltı’na gidip deniz banyosu almış, daha sonra da Balçova’da Agememnon kaplıcalarına gidip kamp kurmuş ve ‘Boklu balık’ tabir edilen şişe geçirilmiş balık ziyafeti çekmiştik. Şimdi modern bir şekilde işletilen bu ünlü kaplıcalar kendi halinde çıkıyor, akıp gidiyordu. Bahçe sulamalarında kullanılmıyor, denizle buluşuyorlardı. Beş altı tane kulübe şeklinde ağaç dalları ile kaplı soyunma kabinleri vardı. Birileri buraları kiralıyordu. ‘Kapanın elinde kalır!’ ya, herhalde Balçova’nın ‘bıçkın’ dedikleri gençleri kendilerine gelir kapısı bulmuşlardı. Şifa bulmaya gelenler ile kadın arkadaşları ile buluşmak isteyenler için gözden uzak harika bir yerdi, ağaçların daha doğrusu ormanın içindeydi. Güzelliği hayal edebilirsiniz. İzmir valilerinden Hüseyin Öğütçen sayesinde şimdi burada İl Özel İdaresi yönetimlerinin sayesinde Avrupai bir eser bulunuyor. Tabii ki, bu güzellikler bazılarının iştahını kabartmış ve bazı dürüst yöneticilerinin sıkıntılı günler geçirmelerine neden olmuştur. Belki bir gün bunları ve her zaman önümüze bir şekilde çıkan ‘Yiyici’ takımlarını ve kravatlıları anlatırım. ‘Kravat’ deyince aklıma yine sözünü ettiğim Araştırmacı- Yazar Gürol Tulunay’ın bir anlatımı geldi. Şimdi paylaşma, gülme ve düşünme zamanı! *- MEDENİYET YULARI. YA DA BOYUNBAĞI VEYA KRAVAT… ‘Genelde beyaz yakalıların kullandığı kravat’ın nasıl icat edildiğinden ve hayatımıza ne şekilde girdiğinden bahsetmek istiyorum…’ diyen Gürol Tulunay anlatıyor. ‘Kelimenin aslı Fransça dan gelir. Caravate kelimesi Hırvat anlamına gelen, croates ya da cravates den gelmektedir. Aslında çiftçilerin, askerlerin kullandığı boyuna sarılan, kirden, güneşten koruyan ve bizim Ege de ‘Poşu’ denilen, bir örtüdür….’ Bu arada kravat meraklısı Gazeteci Nevzat Dönmez geldi. Anımsadığım kadarıyla kravatın doksan kadar bağlanma şeklini biliyordu. Bir ikisini gösterdi, beceremedim. Aynen ‘gemici düğümleri’ gibiydi… *- FRANSIZLARIN DÜŞÜNCESİ 1600’ lü yıllarda Hırvatlardan Fransaya asker alındı, Hırvat askerlerin Fransız askerleri ile birbirinden ayrılması için boyunlarına renkli kumaşlar bağlandı. Dolayısıyla o askerin Fransız mı olduğu veya Hırvat mı olduğu anlaşılmış oldu. Fransızlara tanıttığı bu aksesuar, Kral XIV Louis’in hoşuna gider ve zaman içinde rütbe göstergesi haline gelir. Giderek daha kaliteli kumaşlardan yapılmaya başlandı ve daha önemli hale geldi. İngiliz Dükü 8. Edwart tarafından 1930 yıllarda moda haline getirildi. Ülkemizde ilk kez Sultan Abdülmecit tarafından kullanılan ve yüzü batıya çevirmenin önemli bir hareketi olan kravat, Türk aydınları ve yazar, çizerleri tarafından da kullanılmaya başlanıldı ve günümüze kadar gelindi. Daha düne kadar hep takım elbise tercih eden ben Yaşar Eyice de, kravatsız ne sokağa çıkıyor, ne de işime gidiyordum. Belki de büyüklerimiz bize böyle giyinmemizi öğretmişlerdi. Hiç unutmuyorum, ‘Turizm’ denilince akla gelen ilk isimlerden Prof. Dr. Şadan Gökovalı, bugünkü gibi çok sıcak bir yaz günü Swis Otel’in önünde karşılaştığımızda, ‘İzmir’de üç kişi var, yaz- kış takım elbise ve kravatla dolaşan, bunlardan biri de sensin!’ demiş, diğer iki kişinin adını da söylemişti. Belirttiğim gibi daha düne kadar ben böyleydim… *- SAYGI İFADESİ Kravat, Cumhuriyet döneminde bir saygı ifadesi olarak kentlerde kullanılmaya, takılmaya başlandı ve beyaz yakalı erkeklerin ‘olmazsa olmazı!’ oldu. Zamanla moda olmaktan çıkan kravat adeta zorunlu hale geldi. ‘Sizlere bu konuda geçmişten ilginç bir kravatlı bilgi aktarayım.’ Diyen Araştırmacı dostumuz Gürol Tulunay’ı hep birlikte dinleyelim! ‘1980 yılında yapılan ihtilal den sonra belediyelere emekli albaylar belediye başkanı yerine atanmaya başlanmıştı. Buca belediyesine atanan ve şimdi ismini ve rütbesini hatırlamadığım bir emekli asker, belediyeye dışarıdan gelenlere kravat takma mecburiyeti getirmiş ve kravatsız belediye ye girilemeyince, seyyar bir kravatçı türemiş ve konuyu para kazanmanın yolu olarak görmüştü. Bir tahtanın üstüne çaktığı çivilere bağlanmış kravatları dizmiş ve ister beş dakika, isten yarım saat olsun fiks bir para alıyordu. *- POŞUNUN YERİNE KRAVAT! Tabi şöyle de garip kıyafetler ortaya çıkıyordu, tarladan gelen bir çiftçi bisiklet yaka bir fanilanın üstüne poşu takmış olarak gelir, poşusunu kravatçıya teslim edip çıplak boğazına bir kravat takarak makamın yolunu tutar. Konuyu günlük bir gazete gündeme getirmişti.’ Ben de 1973 yılında mı ne, Ankara’da bir İzmir takımının maçını takibe gitmiştim. Haber Müdürü Kaya Çelikkanat, Ankara temsilcisi Necdet Onur’u TBMM’de bulup vereceği filmleri ve zarfı da İzmir’e getirmemi istemişti. Ben şanslıydım çünkü kravatlı idim. Basın Kartımı gösterdim, beni tanımadıkları için biraz zorluk çıkardılarsa da görevi tamamladım. Ama kapıda, ön geçişte birçok kişi ‘kravatsız’ olduğu için geri çevriliyordu. Yani TBMM’ye hiçbir erkek görevli olsun olmasın, ziyarete ya da başka bir iş için gelsin mutlaka kravat takmak zorunda idi. Buca’nın benzeri birkaç kişiyi gördüm desem herhalde yanlış söylemem… *- DUYDUKÇA GÜLÜYORUM… Gelin de gülmeyin! Türkiye Sağlıklı Kentler Birliği Başkanı Dr. Cemil Tugay, “Halk sağlığı alanında Türkiye’ye ışık tutacağız” dedi. İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Türkiye Sağlıklı Kentler Birliği Başkanı Dr. Cemil Tugay, birliğin Burdur’da yapılan ilk encümen toplantısını yönetti. Toplantı öncesi açıklama yapan Tugay, halk sağlığı, toplum sağlığı, çevre sağlığı ile ilgili konularda Türkiye genelinde önümüzdeki döneme ışık tutacak, yön verecek gündem maddelerinin ele alınacağını söyledi. Sevgili eşi ile birlikte Burdur’a giden doktor başkan, ‘Bu dönemde hep beraber üyelerimizle, yönetimimizle ortak hedef geliştirerek güzel bir dönem geçirmek, Türkiye’nin halk sağlığı, toplum sağlığı, çevre sağlığı ile ilgili çalışmalar yapmak istiyoruz’dedi. Her günü, ama İzmir’de ama başka şehirlerde lafla yönetmek ne kadar kolay ve güzel değil mi? Hatırlayın; *- YAKIN ZAMANDA… Çeşme’de yakın zamanda bir siteyi farelerin bastığını ve bazı evlerdeki tüm eşyaları tahrip ettiklerinden, ailelerin günlerce süren bir çalışma ile giysilere varıncaya kadar çöpe atıldığını yazmıştım. Tabi ne vatandaş ne de 50 yıllık gazeteci olarak ne genel sekretere, ne de yardımcılarına, ilaçlama yapacaklara yani en yukarıdan en aşağıdakine ulaşamadığını hepsinin ortadan kaybolduklarını anlatmıştım. Ne ilaçlama yapıldı, ne ilgilenildi… Düşünün kedi, ya da tavşan gibi gallabi öldürülen fareler kuduz olsalardı, bidonlar dolusu yenmiAş, parçalanmış, salyalı eşyaları çöplüklerdeki hayvanlar yiyip kuduzA ya da başka bulaşıcı hastalıkları Çeşme’ye yaysalardı bunun sorumlusu kim olacaktı? Aynen son yağmurda Alsancak’ta yağmur suyuna karışan elektrik cereyanı ile kaybettiğimiz iki gencimizde olduğu gibi herkes suçu birbirine atacaktı… Sonuç mu? Siz bu güne kadar bir resmi yöneticinin önemli bir ceza aldığını duydunuz mu? *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BÖYLE BİR ANLAŞMA GÖRÜLMEDİ... DENİZİ YOK ANLAŞMAYA LİMANLAR KONULDU...

OKULUN DUVAR GAZETESİNDE ATATÜRK

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR