EN AĞIR DARBE EN GÜVENDİĞİNDEN GELİR

YAŞAR EYİCE *- SOYADI YÜZÜNDEN ÇOK ÇEKTİ Her ne kadar, o gerçek gazeteciler gibi davranıp, ‘Meslektaşım!’ deyince kabul etmeyen, yıllardır haber peşinde koşan bunu çıkardığı kent gazetesi ‘Halkız Biz’de yayımlayan, ayrıca sosyal medyada yüzlerce takipçisiyle paylaşan Doğan Prepol Poroviç, ‘Acaba yurttaşları yolunacak kaz olarak mı görüyorlar?’ başlıklı bir yazı yazmış. Soyadı nedeniyle yıllarca ‘Tu kaka!’ denilerek hep muhatap olduğu bazı resmi kimlikli kişilerin bile ‘Gavur!’ denilerek muamele gördüğü bu meslektaşımızın soyadını aldığı ‘Prepol Poroviç’ ile ilgili bir araştırma yazısı kaleme almıştım. Balkanlarda Türklere karşı sürdürülen ‘soykırım’ sırasında, tarihte Türklükleri ve bizler için canlarını, mallarını, her şeylerini gözlerini kırpmadan feda eden ‘Poroviç’ adının nasıl değiştirildiğini ve tarihten silindiğini anlatmaya çalışırken, ‘Beni temize çıkardın!’ mealinde teşekkür yazısı atan Doğan Prepol Poroviç ile aramızda köklü bir dostluk kuruldu. Bugün yine Doğan Prepol Poroviç’ten öğrendiğime göre; ‘Rumeliyiz Biz Platformu’ bugüne kadar Balkanlar'da Kırım'da, Kafkasya da ve daha birçok yerde Türklere ve Müslümanlara uygulanan soykırımlarla ilgili bir anıt yapılması gerekliliğini yaptığı açıklama ile dile getirdi. *-RUMELİ'DE SOYKIRIMLA KAYBETTİKLERİMİZ ANITI VE MÜZESİ 1800’lü yıllarda Rumeli’de görkemli bir kültür, Türk ve Müslüman nüfus bulunmaktaydı. Rumeli coğrafyasındaki Müslümanlar, burada sadece yönetici olarak var olmakla kalmıyor aynı zamanda önemli oranda bir nüfus yoğunluğu oluşturuyorlardı. Osmanlı İmparatorluğu Kırım, Kafkasya, Anadolu'nun yanı sıra Avrupa'nın Arnavutluk ve Bosna'dan Karadeniz'e kadar olan geniş bir bölgesini de içine almaktaydı. 1923 yılına gelindiğinde ise Müslümanlar sadece Anadolu, Trakya ve Güney Kafkasya'nın bazı bölgelerinde kalmış Balkanlardaki Müslümanlar hemen hemen yok olmuştu. Balkanlarda Müslümanların yok oluşu göçler, hastalıklar veya katliamlar ile olmuş; hayatta kalanlar ise Yunanistan, Bulgaristan ve Yugoslavya’da küçük gruplar halinde kalmışlardı. Ahmet Hamdi Tanpınar Beş Şehir kitabının ön sözünde Rumeli Medeniyetinin önemini şöyle ifade etmektedir: ‘Geniş Rumeli coğrafyasını ve Akdeniz terbiyesini de içine alan bir terkip olan Osmanlı'yı bizim Rönesansımız sayabiliriz.’ *- EVLERİNDEN VE CANLARINDAN OLANLAR Prof. Dr. Justin Mc Carthy ise Sürgün ve Ölüm kitabında; 1790'dan 1923'e kadar Balkanlar, Kafkaslar ve Anadolu'da 7 milyondan fazla insanın evlerinden olmak zorunda kaldığını, 6 milyon kişinin öldüğünü ve daha birçok ölünün hiçbir zaman sayılmadığını vurgulamaktadır. Mc Carthy, Rumeli’nin tarihinde yaşanan bu soykırımın ne Türkiye nede dünyada yeterince anlatılmamasına hayret etmektedir. *- AÇLIK VE HASTALIK KIRDI GEÇTİ ‘1821-1922 arasında, 5 milyondan fazla Müslüman topraklarından sürülmüştü. Beş buçuk milyon Müslüman da ölmüştü; bir kısmı savaşlar sırasında katledilmiş, geriye kalanı da mülteci olmuş, açlık veya hastalıktan kırılmıştı.’ ‘1912-1914 Balkan Savaşında zorunlu göçe zorlanan ve öldürülen Müslümanların sayısı 1.5 milyonun üstündedir… Balkanlar'daki soykırım tarihin en büyük soykırımıdır.’ Prof. Dr. Halil İnalcık ise Rumeli’de yaşananları şöyle ifade etmektedir: ‘Rumeli'deki medeniyetimiz soykırımla yok edildi.’ *-RUMELİ'DEKİ BİLİNMEYENLER ANLATILMALI Rumeli’de Türk ve Müslümanların yaşadığı soykırım tarihte yaşanmış, fakat günümüzde pek bilinmeyen en kötü insani felaketlerden biridir. Günümüzde Türkiye’de farklı yerlerde, Rumeli'den yapılan göçler ile ilgili anıt ve müzeler daha çok çekilen zorlukları veya hayatta kalanları anlatır oysa Rumeli'den çekilirken soykırımla kaybettiğimiz milyonlarca insanın hikayesini bütün dünyaya anlatacak bir anıt ve müze yoktur. Daha önce Prof. Dr. Necdet Tekin’in yaptığı bilimsel bir çalışmaya göre; Rumeli ve Balkanlardan Türkiye’ye (Anadolu’ya) gelen göçmenlerin 2020 yılı için ulaşabileceği toplam nüfus sayısı; maksimum yaklaşık 32 milyon, minimum yaklaşık 27 milyon 650 bin kişidir. Bugün Türkiye'de hayatın her alanında onurlu ve başarılı bir şekilde var olan Rumeli ve Balkan göçmenlerinin büyük bir sorumluluğu vardır: ‘Rumeli’de Soykırımla Kaybettiğimiz Milyonlara Saygı Anıtı ve Müzesi’ projesini gerçekleştirip dünya tarihine gerekli kaydı düşmek! *- YURTTAŞLAR NASIL GÖRÜNÜYOR? Şimdi soyadı yüzünden başına gelmeyen ama yılmadan gerçekleri anlatmaya çalışan Doğan Prepol Poroviç’in, ‘Acaba yurttaşları yolunacak kaz olarak mı görüyorlar?’ başlıklı yine güncel çoğumuzu ilgilendiren yazısına bir göz atalım; ‘Son günlerde bu konuda yurttaşlardan çok yakınma duyduğum için yazmak gerektiğine kanaat getirdim. 1999 yılında meydana gelen büyük Gölcük depremi sonrası deprem vergisi olarak değişik tarihlerde hayatımıza giren (ge çi ci) vergilerden bir tanesi de 'Yurt Dışı Çıkış Har(a)cı'. Yurt Dışı Çıkış Har(a)cı, 23 Mart 2007 tarih ve 26471 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 5597 Sayılı Yurt Dışına Çıkış Harcı Hakkında Kanun İle yürürlüğe girmiş sonra da kalıcı hale gelmiş vergilerden biri. 'Yurt dışı Çıkış Pulu' adıyla biliniyordu. *- GEÇİCİ VERGİ İDİ 1999’da adına geçici vergi denen çok sayıda Özel Tüketim Vergisi (ÖTV)leri iktidarlar o günden beri bu vergilerin ‘geçici olduğunu’ unuttu ya da ‘boş verin geçici vergi olsun artık kalıcı vergi biz iktidar sahipleri de çok rahat bir harcama yapalım’ dediler galiba! ‘Bu halkın zaten sesi çıkmıyor, yolun yolabildiğiniz kadar!’ dediler herhalde. Yıl 2024 vergiler kalıcı vergiye dönüştürüldü bazılarının isimleri değişti ama ‘yolunacak kazlar aynı değişmedi’ diye düşünüyor kanun yapıcılar galiba ne dersiniz? *- ONDAN ALMAK YOK Pırlanta’nda vergi alma, Yatlara alınan mazottan vergi alma, Yol yolabildiğin kadar! ‘Sessiz yurttaşların, seslerinin çıkmaması mı acaba bazılarını cesaretlendiriyor? Emekçinin ve emeklinin sırtında büyük bir yük var! Bunu yükleyenleri herhalde biliyorsunuzdur. Tabii ki bu yük hiçbir zaman hafifletilmez! Çünkü böyle bir niyet yok! *- SON KONUŞULANLAR Son günlerde her yerde konuşulan konuların başında Yurt Dışı Çıkış Har(a)cı geliyordu. Bu vergi de geçici statüsündeydi oldu kalıcı vergi. Vurun abalıya nasıl olsa her yükü kaldırıyor. Bu harç ilk çıktığında 15 TL idi. Bugün 500 TL yaptılar, bu yeter mi? Yetmez tabi ki! Ocak ayında güncelleme yapılacak. *- İLK ÇIKARILDIĞINDA Bu vergi de ilk çıkarıldığında 'Konut Fonu'na destek olarak ve geçici olarak hayatımıza girdi. İktidardakiler yani yöneticiler kamuda tasarruf yapmak akıllarına gelmiyor sözde tasarruf yapıyorlar. Fakat ‘yurttaşı yolunacak kaz gibi mi görüyorlar?’ diye sormamıza neden oluyorlar. İktidar ekonomiyi düzeltmek yerine, tarım ve sanayi’ye, üretime destek verme yerine işin kolayını seçiyor ve yurttaşın omuzlarına geçici adında çeşitli vergiler yüklüyor. Hatırlarsınız geçen yıl da otomobil sahiplerinden Anayasa'ya aykırı bir şekilde ikinci defa vergi aldılar. Kasada para kalmadıkça yurttaştan vergi almayı seçen bir düşünce var. *- ACABA VAR MIDIR? Yurt Dışı Çıkış Har(a)cı gelişmiş ülke olarak adlandırılan ülkeler arasında dünya’da hangi ülkeden alınıyor? Hiçbir ülkeden alınmıyor. Belki Afrika'nın en fakir ülkelerinde alınıyordur. Bizim ülkemiz gelişmiş ülke ya! Avrupa bizi kıskanıyor ya! Onun için bizim ülkemizde yurt dışı çıkış harcı olmamalı. Halk refah içinde yaşamalı ki Avrupa’ya gittiği zaman Türkiye’nin ne kadar ucuz bir ülke olduğunu görsün değil mi? *- ÇIKMAYIN OLSUN BİTSİN Ama ‘500 Türk Lirası harç alırsan yurtdışına çıkmayın!’ demek gibi bir şey oluyor. Çünkü çıkanlar Avrupa ülkeleri bizden çok daha ucuz ve yaşanası ülkeler olduğu görülüyor. Grup Başkanı Abdullah Güler 'Yurt dışı çıkış harcı 500 lira olarak belirliyoruz. Her yıl harç tutarı yeniden değerleme oranıyla artırılacak' dedi. Keşke emekli aylıklarında da bu uygulamayı yani 'Yeniden değerleme' oranını kullansanız. Ama olmaz! O emeklinin cebinin para görmesi anlamına geliyor. Bu vergileri geçici olarak hayatımıza sokanlar sözünü tutmadı ‘kazı yolmayı’ seçti galiba… Sağlıcakla Kalın…’ *- DİKKATLİ OLUN ÜZÜLMEYİN Duymuşsunuzdur; Aslanlar, kaplanlar, tilkiler, yılanlar ve ayılar krallık için üçlü, beşli, altılı toplanıp toplanıp karar alamazken kurbağa bir sıçramış oturmuş tahta... Ötekiler bakarken alık alık atı alan kurbağa, Afganistan'ı bile geçmiş. Ne dersiniz dostlar, yorum yazmaya başlayın bakalım! Muhtar Tamer Yıldırım da bu gün şunu anımsatıyor: ‘Koyun ömrü boyunca kurttan çakaldan korkar kaçar, çobana sığınır, Ömrü boyunca ona güvenir yanından ayrılmaz. Ama en son nihayette eceli o çok güvendiği çobanın elinden olur… Hayat böyle... İnsana en ağır darbe en çok güvendiğinden gelebilir... Dikkatli olun üzülmeyin. İyiler kaybetmez...
*-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BÖYLE BİR ANLAŞMA GÖRÜLMEDİ... DENİZİ YOK ANLAŞMAYA LİMANLAR KONULDU...

OKULUN DUVAR GAZETESİNDE ATATÜRK

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR