ASLA OLMAZ! SAKIN İNANMAYIN....

YAŞAR EYİCE *- İKİSİNİN DE GARANTİSİ YOK! Sanıyorum Denizli’de Eren Güneş söylemişti; ‘Dünya’nın en meşhur iki cümlesi şunlar: I Love you! ve, Made in China!’ Yalnız Eren Güneş’in belirttiği gibi değil, hepimiz için sonuç ve gerçek şu: ‘İkisinin de garantisi yok!’ Arada yazıyorum, özellikle ‘Seni seviyorum!’ sözüne sakın inanmayın ve kanmayın diye… Ama biz Türkler, ‘Aşkın gözü kördür!’ dediğimiz için her güzel söze inanır ve kandırılırız… Aynen Albatroslar gibi… Deniz mevsimi başladığı için aklıma bu albatroslar geldi. 8 yaşındaki Poyraz Ata Başev bana bu kuş türünü öğretmişti. Albatros, yıllarca yere konmadan yaşayabilen en büyük kuştur. Üremek için karaya gelmeden önce yaşamlarının ilk 6 yılını okyanus üzerinde uçarak geçirirler. Tek bir yolculukta 10 bin milden fazla yol kat etme ve 46 günde dünyanın çevresini turlama kapasitesine sahiptir. Hala doğal bir laboratuar olan Galapagos Adaları'ndaki Albatros versiyonu, binlerce yıldır doğal bir düşmanı olmadığı için adaya çıkan bilim adamlarından korkmuyorlar. Korkma ve 'tehdide karşı önlem' güdüleri, binlerce yıl önce körelmiş. Yavrusu olsa bile gidip dokunabiliyorsunuz, sevebiliyorsunuz. Oysa her yerde rastladığımız martı familyası psikopat bir türdür. Ayrıca Albatrosların kanat açıklığı 3 metre. Mukayese için ekleyeyim, basketbol pota çemberinin yerden yüksekliği 3.05 metre… Yani ne dar görüşlü olalım, ne da Albatroslar gibi her sevene inanmayalım, herkes bilim adamı olmayabilir… *- TAM 17 YIL Bizi çıkardıkları seslerle çılgına döndürenlerden de söz edeyim… Bugün yarın ortaya çıkarlar… Hani o “Cır Cır böceği” dediğimiz böcekler. La Fontaine’in, ‘Çalışkan Karınca’ ile karşılaştırıp haksızca müebbet tembellik lakabına çarptırdığı böcek... İster ‘Cır Cır böceği!’ deyin, ister ‘Ağustos Böceği!’, gerçek hayatlarını biliyor musunuz bunların? Az önce Poyraz Ata Başev’den öğrendiklerim, anımsadıklarımla Albatrosları ve bilim adamlarını anlatmaya çalışmıştım. Bu ‘cır cır böceklerini’ de, anne ve babası, bir pirinç tanesi yumurtacık olarak dünyaya getirir... Toprağa bırakır... Toprağın altında, gözlerinin açılmasını, kanatlarının oluşmasını tam 17 sene sabırla bekler... Hiç ses etmeden, kimseciklere görünmeden 17 yıl... Kimsecikler o bastığı toprağın altında, sabırla gün ışığına kavuşmak için sessiz sedasız bekleyen Ağustos Böceği’ni bilmez... Bekler Ağustos Böceği... *- MATEMATİKLERİ ÇOK İYİ Kanatları olana kadar toprağın altında, karanlıkta sabırla bekleyen -bu kadar sabırla bekleyen- tek türdür Ağustos Böceği... Kanatları da oluşmak için, tek sayılı yılları kollar. Mesela 2025!. Pirinç tanesi yumurtacıktan olma o Ağustos Böceği’nin matematiği hepimizden iyidir yani. Tek sayılı yılları bekler çünkü; Doğa öyle bir dengeye sahiptir ki, tek rakamlı senelerde onunla beslenen canlıların sayısı daha azdır... Ağustos Böceği, ona biçilen kısa süreyi tam ve huzurla yaşayabilmek için, en az saldırıya uğrayacak olduğu tek sayılı yıllarda topraktan göğe çıkmayı bekler... Ne zaman ki, yıl tek sayılı bir yıl olur ve ne zaman ki kanatları onu toprağın altından göğe ve ağaçlara çıkaracak kadar güçlüdür, ‘dünyaya gelme zamanım geldi!’ der. Tek başına da almaz bu kararı Ağustos Böceği. *- AYNI ANDA BİNLERCESİ Onlarcası, bazen de binlercesi aynı anda, anlaştıkları o aynı zaman ve saatte hep beraber kanatlanırlar... Eğer bir Ağustos Böceği’ni yakından inceleme, görme şansınız olursa, kanatlarına bakın... ‘Altın tozları var!’ zannedersiniz. İncecik, narin ve zarifçecik altın tozlu simleri olan kanatları vardır. O kara toprağın altında, 17 sene, o altın tozlu kanatları büyütür. Topraktan göğe çıkmaya karar verip de hep beraber havalandıklarında, göğe altın tozları serpiyorlar sanırsın adeta... *- MUCİZE Görenler ‘mucize!’ diyorlar. 17 senede onu yerden göğe uçuran bu altın tozlu kanatlarıyla, kimi zaman sadece 2 haftacık bir ömrü var, kimi zaman türüne göre de 12 yıl. O da eğer, başka bir cana yem olmaz, ilaçlanmadan zehirlenmezse. Hayatta hiçbir şeye zararı olmayan, hayata gelmek, gün yüzü görmek için sabırla bekleyen bir candır Ağustos Böceği. Bir ağacın gövdesinde, aramazsan bulamadığın, gördüğünde ihtişam ve zarafetine inanamadığın bir candır. Kanatlarına çalan güneşle parlayan altın tozu simlerine baka kalınca, elbet güzelliklerini görürsün. *- AŞKLA YAŞAMAK İSTİYORLAR Erkeği dişisine, dişisi erkeğine hayatta olduğunu, aşık olup çoğalmak istediğini anlatmak için müzik yapar, cır cır cır. ‘Bunca yıl sabırla bekledik, topraktan beraber çıktık güne. Kanat çırptık, altın tozları serptik göklere... Aşkla yaşamak istiyorum seninle!...’ diye diye, aşk şiirleri yazıp söylüyorlardır belki de. Sesleri, müzikleri, o bitmek bilmeyen şarkıları bana aşkı, sabrı, hayata gelmenin, hayatta kalmanın iradesini ve gücünü hatırlatır her yaz Urla’da… Göğe kavuşmak, kanatlarını çırpmak için bir canlının karanlığa bunca yıl dayanabildiğini, aşk için bunca saat, gün, ay bazen de yıl boyu müzik yapabildiğini düşündükçe... Herhalde bizde de Ağustos böceklerinden etkilenerek, sevdalarını anlatmak için müziğe sarılanlar var… Ya da müzik dinleyerek kendilerini mutlu edip uçuranlar… Sonucu baştan yazdım: Sevgili Eren Güneş’in de belirttiği gibi ‘Garantisi yok!’ Türkçe’ye büyük önem veren Eren Güneş şimdi kesinlikle sözcük ve tümleç hatalarını da bulup ‘Öyle değil, böyle olacaktı!’ diyerek beni uyaracaktır… Bakalım Eren’den önce davranan olacak mı? *- BİRKAÇ DAKİKA İÇİN Bu arada Ağustos Böceği’nin toprak altındaki lavra döneminin 12 yıl olduğunu, 12 yılsonunda dünyaya geldiğini ve ömrünün en fazla bir ay olduğunu, üstelik dişilerin en güzel sesi olan erkeği seçtiğini belirtenler de var. Ha öyle, ha böyle… Yılların beklentisi ve mücadelesi sadece bir aylık ve birkaç dakikalık beraberlik için… Çok gördüm, hani ‘Bir deri bir kemik!’ deriz ya… Sadece şekil olarak yapışık kaldıkları ağaç kabukları ya da duvarlarda, altın sarısında mumya gibi… *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BÖYLE BİR ANLAŞMA GÖRÜLMEDİ... DENİZİ YOK ANLAŞMAYA LİMANLAR KONULDU...

SAHTEKARLIĞI NORMAL KARŞILIYOR!

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR