BU AKŞAM CHP'DE UZUN SÜRECEK

YAŞAR EYİCE
* - İZMİRLİ Mİ, ÇANTACILAR MI? CHP’de Parti Meclisi bugün özellikle İzmir için toplanıyor, CHP’de Parti Meclisi bugün İzmir Büyükşehir ve ilçe belediye başkan adaylarını belirleyecek. Cumhuriyet Halk Partisinde uzun süredir devam eden İzmir’de belediye başkan aday belirleme gerginliği zirveye çıktı. Sızan bilgilere göre CHP Kurultayı’nda yenilikçi kanada ve Özgür Özel’e destek veren Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay’ın ismi üzerinde tartışmalar çıktı. Beşli Çete’nin (Müteahhitlerin) adayı olarak belirtilen Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay’ın adını öne çıkaran Genel Başkan Özgür Özel’e ‘Olmaz’ denildi. Bu arada hiçbir şaibeli olaya adı karışmayan ve İzmirlinin desteğini hep arkasında bulan şu anki İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer de dün Ankara’daki çantacılara ‘Yeter artık!’ diyerek herkesin anlayacağı dilden, sade ama manalı bir açıklama yaptı. PM saat 18,00’de toplanacak. Önceki dönem Genel Başkan Yardımcısı Eren Erdem de sosyal medya hesabından tepki açıklaması yapmış ve bir gerçeğe dikkat çekmişti: Erdem’in paylaşımında şöyle demişti: ‘Bu saatte böyle bir tweet atmak istemezdim. Ama maalesef, tüm diplomatik iletişim başarısız olduğu için; kamuoyunu bilgilendirme zarureti doğmuştur. CHP İzmir Belediye Başkan adayı belirlenmektedir. Ve Tunç Soyer, eşi benzeri görülmemiş bir biçimde harcanmak üzeredir! Sayın Ekrem İmamoğlu ve Veli Ağbaba’nın, aynı zamanda kimilerine göre “iş insanı,” bize göre “5’li çete” olan Mehmet Cengiz’in adayı olan Cemil Tugay (Karşıyaka Mehmet Cengiz temsilcisi) şu dakikalarda “kesin olarak” adaylaşmak üzeredir. Bu kişi, 5’li çetenin karşısında duran Tunç Soyer gibileri karşısında nasıl aday olmaktadır? Kimler kimlerle ne işler tutmuştur! Bunlar günü geldiğinde anlatılır. Ama, bu gece uzun olacak. Şu an, İzmir’i %100 kazanacak bir isim olan Tunç Soyer, şu dakikalarda; Mehmet Cengiz’in adamına değiştirilmektedir. Sebebi; Kılıçdaroğlu’nu kurultayda desteklemiş olmasıdır. İzmir’i ya CHP alacak, ya Mehmet Cengiz alacak! Ne dediğimi, ne kadar haklı olduğumu göreceksiniz….’ Ben de çevremle ve İzmirlilerle yaptığım küçük ankette herkesin ‘Tunç Soyer’ ismi üzerinde buluştuklarına tanık oldum. *- URLA’DA BERBER KAZIM Uzun zamandır ara verdiğim, güncellerden de söz edeyim. Örneğin; Neyzen Tevfik’ten… Bilinmeyen ya da fazla konu edilmeyen İzmir ve Urla bağlantısı hep gözardı edilmiştir. Bu yönünü şöyle anlatabiliriz: ‘Henüz 7-8 yaşlarındayken babasıyla gittiği Bodrum'daki Tepecik Kahvesi'nde duyduğu ney sesinden çok etkilenen Tevfik, Urla'da Berber Kazım'dan ney dersleri almaya başladı. Erken yaşta ney ile uğraşmasının olumsuz etkileri olacağını düşünen Fehmi Bey, oğlunu yatılı İzmir İdadisi'ne yazdırdı ancak Tevfik, sara hastalığı nedeniyle okulu bırakmak zorunda kaldı. Unutulmaz sanatçı, yaptığı bir açıklamada, neye olan sevgisini şu sözlerle aktarmıştı: "Ben babamın dizinin dibinde, çocuk ruhumun olanca vecdiyle dikkat kesilmiş, bu düdüğü kemali huşu ile dinlemiş ve dinlerken de Allahu alem bir daha aslıma rücu etmemek üzere kendimden geçmiştim. O gece Ege Denizi'nin ölümsüz dekoru içinde dinlediğim o lahuti seste sezdiğim manayı sermediyettir (ebedilik) ki beni bugün derbeder, ne aradığı, ne istediği bilinmez, bazen Eflatun'la boy ölçüşecek kadar akıllı, bazen tımarhaneye iltica edecek kadar deli Neyzen Tevfik yaptı." "Başak sapından ve kamıştan düdük çalar ve çocukları etrafına toplardı" Eğitimci ve siyaset adamı Avram Galanti, Neyzen Tevfik'in çocukluğuna dair yaptığı bir açıklamada, şunları aktarmıştı: "Ben Bodrum Rüştiyesi'nin son sınıfında iken, kendisi İptidai Mektebi'nden çıkıp rüştiyenin ilk sınıfına gelmişti. Babası Rüştiye Muallimi Hasan Fehmi Efendi idi. Rüştiye mektebi ile İptidai mektebi yan yana olduğu için Tevfik, iptidaide iken bile, teneffüs zamanlarında rüştiyeye, babasının yanına gelirdi. İnce, zeki, hassas, cevval ve bir yerde duramayan bu çocuk, başak sapından ve kamıştan düdük çalar ve çocukları etrafına toplardı. Çaldığı vakit ciddi ve coşkun bir tavrı vardı." Neyzen Tevfik, deniz kenarında büyüdüğü için denizi severdi. Babasının evi ile evinden okula gittiği yol, deniz kenarındaydı. Sanatçı, istibdat yönetimi tarafından sürgün yeri olarak kullanılan İzmir'de, kovulan aydınların uğrak yeri olan İzmir Mevlevihanesi'nde tanıştığı Tokadizade Şekip, Tevfik Nevzat, şair Eşref ve Ruhi Baba'nın da aralarında olduğu ünlü isimlerden Türkçe, Arapça ve Farsça dersleri aldı. *- VAKTİNİ NASIL GEÇİRİYORDU Asıl adı Tevfik Kolaylı olan sanatçı, rüştiye mektebi öğretmeni, hafız Hasan Fehmi Bey ile Emine Hanım'ın oğlu olarak 24 Mart 1879'da Bodrum'da dünyaya geldi. İlk şiiri Muktebes'te yayımlandı İlk şiiri 13 Mart 1898'de "Muktebes" dergisinde yayımlanan Tevfik, aynı yıl medrese öğrenimi görmek üzere babası tarafından gönderildiği İstanbul'da, Fethiye Medresesi'ne kayıt oldu. Vaktini Galata ve Yenikapı mevlevihanelerinde geçirmeye başlayan usta şair, Mehmet Akif Ersoy sayesinde dönemin müzisyen ve edebiyatçılarıyla tanıştı, bağlama, cura ve tambur çalmayı öğrendi. Usta sanatçı, 20 yaşına geldiğinde artık adını hem usta bir neyzen hem de şair olarak duyurmaya başladı. Fethiye Medresesi'nden 1901'de ayrılan Tevfik, Fatih'teki Şekerci Hanı'nda ve Çukurçeşme'deki Ali Bey Hanı'nda kalmaya başladı. Neyzen Tevfik, kendisini derslerine kabul eden Musa Kazım Efendi vesilesiyle Ahmet Mithat Efendi, Muallim Naci ve Şair Şeyh Vasfi ile tanıştı. *- NEYZENLER KAHVEHANESİ Plak doldurma girişimleri, gençlerle bir araya geldiği toplantılar, gözaltı ve sorgulama süreçlerinin ardından 1902'de Mısır'a gitmeye karar veren Tevfik, ney ve hicivle geçimini sağladığı Mısır'da, bir arkadaşıyla Neyzenler Kahvehanesi açtı. Şair Tevfik, Mısır'dan ayrıldıktan sonra İzmir'e, ardından ise İstanbul'a giderek Çemberlitaş'ta bir han odasına yerleşti. İlk kitabı "Hiç"i 1919'da yayımlanan Neyzen, 1923'te gittiği Ankara'da bir süre kardeşi Şefik Kolaylı'nın yanında kaldı. Sanatçı, 1927'de sara nöbetleri ve alkol kullanımı nedeniyle tedavi görmeye başladı. Mehmet Akif Ersoy'u görmek üzere 1928'de gittiği Mısır'da yaklaşık bir yıl daha kalan şair, Muhiddin Üstündağ'ın girişimiyle konservatuvarda görev yapmaya başladı. Tevfik, soyadı kanununun ardından, babası, Samsun'un Bafra ilçesinin Kolay beldesinden olduğu için "Kolaylı" soyadını aldı. Neyzenlikteki ustalığının dışında hiciv sanatını kullanarak şiirlerinde toplumsal konulara değinen Neyzen Tevfik, 100'e yakın plak çıkardı. Tevfik'in şiirleri 1919'da çıkan "Hiç" ve 1949'da çıkan "Azab-ı Mukaddes" kitaplarında okurla buluştu. Usta şair ayrıca, "Kırk Yıllık Ölü", "Padişahçılık", "Hamam Sefası" ve "Edep" isimli fıkralara imza attı. "Ömrümün 70 yılı binbir hadisat içinde geçti" diyen Neyzen Tevfik, 28 Ocak 1953'te İstanbul'da hayatını kaybetti *- PROF. ERBAKAN’LA BİR ANIM Geçenlerde ‘Büyük Yalanlara Hazırlanın’ başlıklı bir haber yazmış, burada ‘Hilafet’ ve ‘Şeriat’ konularında bir genellemeden söz etmiştim. Biliyorsunuz, geçenlerde İstanbul’da kalabalık bir grup adliye koridorlarında ‘Şeriat İsteriz!’ diye bağırmışlar, bu da televizyonlarda ve bazı gazetelerde konu olmuştu. Hatta Karşıyaka’da protesto için yürüyüş de yapıldı. Benim de aklıma yıllar önce, zamanın Refah Partisi Genel Başkanı, renkli siyasasetçi Prof. Dr. Necmettin Erbakan’la ilgili bir anım geldi. O günün şartlarına göre, kendisini ‘Cezaevine girmekten’ kurtarmıştım. Anlatayım: ‘Sanıyorum 80 yılları öncesiydi. Refah Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı takip ediyordum. Birlikte Anadolu’yu geziyorduk. Bir gün Ankara’dan seçim otobüsü ile yola çıktık. Konya’da miting vardı… Cuma günü, Konya’ya az bir zaman kala bir yerleşim merkezinin ana yola bağlantısı olduğu yerde bizi partili bir grup durdurdu. Necmettin Erbakan’la birlikte ben de aşağıya inmiş, fotoğraf çekiyordum. Grubun içinden genç, uzun sakallı birisi Necmettin Hoca’nın ellerine sarıldı, bir yandan öpüyor, diğer yandan da ‘Şeriat İstiyoruz!’ diye sürekli konuşuyordu. Tabii bu arada bizi takip eden sivil siyasi polisler de kameraya alıyorlardı. Kalabalık ve tezahürat Necmettin Erbakan’ın keyfini yerine getirmiş, mutlu olduğunu belli ediyordu. Baktım ‘Şeriat istiyoruz!’ diyen gencin de etkisi ile günün şartlarında çok hoş karşılanmayacak ‘Şeriat’ ile ilgili bir şeyler söyleyecek, hemen o, tuhaf giyimli gence bir iki tokat atıp, ‘Ne diyorsun sen?’ diye paylayarak kovdum. Sonra şaşkın bakan Refah Partisi Genel Başkanına ‘Hocam selamınızı aldılar, Konya’ya geç kalıyoruz!’ diyerek partinin otobüsüne binmesini sağladım. Otobüs hareket ettikten sonra da, ‘Sayın Genel Başkan sizin ağzınızdan bazı sözler almak istediler. O genç partili miydi, sizin taraftarınız mıydı, yoksa başka niyetli biri miydi? Bunları bilmiyoruz! Üstelik yakın plan konuşmalarınız filme alınıyordu…’ diyerek bilgilendirdim. ‘Sağol!’ dedi… Zaten şimdi Saadet Partisi olan o zamanki Saadet Partisi’ni ve Genel Başkan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı Anadolu gezilerinde İzmir ve Ege’den takip eden tek gazeteci bendim. Bir de partinin yayın organı olan gazeteden genç bir muhabir olurdu. Konya’ya girdikten sonra ben fotoğrafları yetiştirmek ve izlenimlerimi yazmak için ayrıldım. Sonradan duyduğuma göre ‘Kanlı Cuma’ olmuştu… Bir gün onları ve diğer anılarımı da anlatırım. Son sözüm şu: ‘Belki de ben, bilerek ya da bilmeyerek Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı mahkemeden, yargılanmaktan kurtarmıştım, ‘Şeriat isteriz!’ diyen gencin elinden kurtararak… 1980 öncesi şartlar böyleydi.. Şimdi mahkeme koridorlarında bile ‘Şeriat isteriz!’ diyenleri görüyoruz… Buna ne deniyor, bilemiyorum? Demokrasi mi, hoşgörümü, vurdum duymazlık mı, yasaların ele alınıp yorumlanması mı? ‘Hacı’ Belediye Başkanlarımızdan Çeşmeli Nuri Ertan’ın paylaştığından sonra aklıma bu anım geldi… Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dan teşekkür almıştım, Osmanlı tokadı atarak eline yapışan ‘Şeriat istiyoruz’ diyen gençten kendisini kurtardığım için… *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ACİLDEN DE ÖNCELİKLİ

OKULUN DUVAR GAZETESİNDE ATATÜRK

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR