YÜREKTEN SÖYLÜYOR GİBİ....

YAŞAR EYİCE *- KENDİM ETTİM, KENDİM BULDUM Araştırma yaparken, tesadüfen Jean Luke diye birine rastladım. ‘Birine’ diyorum, kim olduğunu bilmiyorum, hatta ‘misyonerlerden biri mi?’ diye ‘irdeleme!’ yaparken, yanlışlıkla ‘beğendim!’ tuşuna da bastım. Şu ‘fenomen’ denilenler var ya, şimdi mahpus durumdalar, bu kişinin de oldukça takipçisi ve taraftarı var. ‘Kedigilleri!’ oynuyor… Yani cümlelerine dikkat ediyor, suç unsuru olmamasına özen gösteriyor. Millet neden hoşlanıyor, biliyor ve buna göre cümleler kuruyor. Birkaç örnek vereyim: İki gün önce; · ‘Herkes kalemine sarılır ama kimse kelimelerin yaşadığı memleketi bulamaz, ruhu yaşayanlar hariç. Sevişmeden bir düzine çocuk yapılan dünyada kim kelimenin müziğini dansını arayacak? Var olduğunun farkına varmadan kaybolmamak için uğraşır durur. Kolay değil, senin gibi cesur yaşayan hisseden yürek ister canım. Ancak seni seven anlayan şarkıların anlamı var. Başka türlü içinde nasıl yaşayacaksın. Ne zaman canım sıkılırsa kap gel kendini, bulutların üzerinde seni bekliyor olacağım. Bilirsin yaşayamam başka yerlerde. Ne mutlu güneşe inancını yitirmeyenlere. Elbet bir gün açacak, sevgim her zaman seni bulacak…’ Birine, birilerine ‘Bana!’ diyenlere mesaj göndermiyor mu? Ya şu cümlelerine ne demeli? *- BİLMEZSİN TABİİ… ‘Manyetik fırtına deyip korkuturlar işte bilmezsen bir şey. Yeter ki medyanın eline düş duygularını sömürmek için bir yol bulurlar, sizden onay kodu aldıktan sonra gelsin paralar. Yetkili servis burada, malınızı paranızı alır, ortadan kaybolur. Bu yüzden sadece süslenip sokağa çıkmak iş değil. Altın yanardağ üstün yanardağ unutmadan önlemini almak için bilmek kendini geliştirmek gerekir. Yoksa doğanın insaflı kadar yaşamaya razı olursun. Her şeyin doğalı güzel değil, erken olursa ölümü hiç değil. TV de yolunmuş kazları seyrederken ‘bizden ne kadar tüy kopardılar?’ diye bakmak lazım arkaya arada…’ Jean, herhalde tvlerde sabah programlarından söz ediyor, rakiplerini biraz kıskanıyor ve kazançlarını ele alıyor. ‘Onlara değil bana gelin!’ diyor, son zamanlarda moda olan aydan, uzaydan, taratton, faldan yine dolaylı yoldan, ‘Anlayan anlar!’ zihniyeti ile Yeni Yıla giriyor… Bakın yine birilerine nasıl sesleniyor? ‘Bilmediği bir bulutun peşinden gidecek kadar saf kalpli yavrum. Dağları denizleri aşar, boğazları geçer. Gökyüzünden nasıl bir el uzanmıyor şaşarsınız, sevmeyen melek yoktur. Okumuş değil öyle fazla, bir kaç yorgun kitap arasında bitap düşmüş geçmişten tam takır hülyaların çekiştirmesine izin veriyor. Sabah ola hayrola, ödünç bir gülümseme geri gelir, belli olmaz…’ Vallahi bu cümleleri çözmek kolay değil.. Dersini almış, çalışmış özel kişiler gerekiyor… Özetle ve onun değişiyle; ‘Bilgi insana var olmak için seçenek sunar, kendini yok etmek içinde. Başka türlüsü, sadece başkasının yaşadığı bir kabus olarak kalırsın…’ Ben bunları okudukça zaten kabus yaşıyorum… *- ZORLUKLAR SİZİ ÇEKER… Gerilere, yani aybaşına doğru seyahat yapınca bakın daha nelere rastlıyorum: ‘Hiç ışığı bilmeden milyonlarca yıl denizlerin dibinde değişmeden yaşayanları görünce bizimde onlardan farkımız yok diye düşünebilirsiniz. Yenilikler değişimleri zorunlu kılar. Analiz sentez ve sonuç zorlu süreçler, iki günlük dünyada sıkıntı çekmeye gelmedik. Ama mutluluk bir parça da zorlukların üstesinden gelmek değil mi? Çalışmak terlemek kazanmak yapmadan anlaşılacak şeyler değil. İnsanın el becerisinde ve beyin gelişiminde büyük paralellik vardır. Her şey ihtiyaçtan doğar, süreçler sonunda oluşan gelişimde ihtiyaçları doğurur. Doğadaki bu pozitif geri beslemeli sistemin kısa sürelerde ortaya çıkardıkları bizi şaşırtır. Örneğin bizi hayran bırakan gözün evrimleşmesi sadece üç milyon yıl almış. Çok şey öğrenmemize rağmen hâlâ hayatın evrenin temel taşlarını yeni çözmeye başladık. Bilmek vazgeçilmez ama sevmek gerçeğe daha çok yaklaştırmıyor mu?’ Felsefeden, bilgiden, laf ederken, insan gerçeğine, yani yüreğe dokunup, damardan giriyor, ‘Sevmek’ yani hiç kimsenin ‘Hayır!’ diyemeyeceği bir noktaya gelerek, okuyucularını, taraftarlarını, takipçilerini gıdıklıyor, Jean…. İsminin sonuna ‘efendi? Mi, yoksa ‘Hanımefendi mi?’ diyeceğimi bilemiyorum… Ona göre; ‘Zaman, aşksız insanların dilinde dolaşan bir dedikodu sadece…’ Ve son olarak şunu da paylaşayım, anlayan anlar, anlamayan benim gibi ‘Acaba?’ der… Önceki zamanki paylaşımlarından; ‘Hiç ciddi ve sosyal konulara eğilmediğimiz eleştirileri üzerine güncel bir bomba haber ile karşınızdayız sayın seyirciler. Kayıp milyar dolarlar konusunda şüpheli görülen Sayın Sinyor Tarim Kedioğulları göz altına alındı. İfadesinde nitelikli dolandırıcığın ne kadar azaldığından dem vuran Sayın Kedioğulları ‘her işin kanunu yolu yöntemi var canım bir sürü kendini bilmez ortalığı karıştırıyor, ekmeğimize göz koyuyor’ diye ifadesini tamamladıktan sonra serbest bırakıldı…’ Jean kimse, ‘ironi’ mi yapıyor, gerçeklere ya da hayata gülümseyerek, ters köşeden mi bakıyor? Bunları artık siz okuyucularıma bırakıyorum… Kim bilir çevremizde ya da internette ne kadar çok Jaan’lar vardır.. Jean’dan son sözler; ‘Öyle deme be kuzum. Yazmadan söylemeden kelimenin sırrına varılmaz. Zaten kim tarihte birileri anlasın görsün diye yazmış ki? Kim anlamış? Boş beklentileri mutsuzluklar kovalar. Olay her zaman kelime ile senin aranda. Onun büyüsüne varmak ile ilgili. Ha bu arada gönlü güzel birisi görür anlarsa o onun kârı, bileceği iş. Sen güzelliğinden vazgeçme, her zaman aşk olmaya devam et, başkaları canı ne isterse yapsın canım..,’ İşte bu satırlarda kendisini ifşa ediyor, hangi cümle değil sözcük ile, ‘Kuzum’ diyor birisine, bu sözü de kimler kullanır, araştırın bulun… Hızımı alamadım, her zaman olduğu gibi… Bakın yine şifreli olarak, güzel cümleler kullanarak birine nasıl sesleniyor? ‘Durmadan seyahat etme, yer değiştirme ihtiyacı hayatı gördüğü ile sınırlı olduğu düşüncesine dayanır. Elbette insanın gözü doymaz, o başka ama gördüğünün ötesini de bilip anlayabilmek insanını bu mahkümiyetten kurtarır. Göçebelik gerçek esarettir, hareket etme uğruna sizi her şey için mücadele etmek zorunda bırakır. Ünlü Youtuberim artık saçlarını sıcak su şampiyon ile yıkamak istediğini itiraf ediyor. Hayat hakkında üç aşağı beş yukarı bir fikir sahibi olmaya başlayınca bir çok şey angarya gibi gelmeye başlıyor. Modaya uymak mutluluk için yeterli olmamaya başlıyor. Zaman geçtikçe yerini yurdunu bulup zamanın değerini anlamaya başlıyorsun, olgunlaştıkça, tecrübe kazandıkça ama asla daha önce değil. Herkesin herşeyin yerlerini ve sınırlarını öğrenip gereğinden fazla zorlamamayı şansı. Güzel arkadaşları kaybetmekten korkup sevgili yapma hatası gibi yada sevgiliden herşeyi anlamasını beklemek gibi. Sıradan şeylerin mucizesini görüp mucizelere şaşırmamayı, anlamaya çalışma ile ilgi hayat, cılkını çıkarmadan ama samimiyetten sevdiğinden vazgeçmeden, birşeyler olma yapma kaygısını unutarak…’ Bu yazdıkları anlattıkları, modadan tutun da seyahat etmeye kadar hepsi paraya bakar… İzmir’den örnek vereyim: Konak’tan körfez vapuru ile Karşıyaka’ya gitmek bile herkesin, her babayiğidin harcı değil… Cebinde paran yoksa, neredeyse bir hiçsin! Cebinde üç beş kuruşun, evinde birikmişin varsa, birileri çıkar güzel sözler eder, sonra mı, işte ‘Yandım!’ dediğim gün gelir çatar… Utanırsın, üzülürsün ve kendi kabuğuna çekilip, ‘Kendim ettim kendim buldum’ dersin… ‘Aykırı’ yaratışta olduğum, her şeye mutlaka önce ‘Şüphe’ ile yaklaşıp doğruyu bulmaya çalıştığım için Jean’a da böyle yanaştım ve okudum… *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ACİLDEN DE ÖNCELİKLİ

OKULUN DUVAR GAZETESİNDE ATATÜRK

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR