UNUTULMAZ DOSTLAR, UNUTULUYOR

YAŞAR EYİCE *- BİR İZMİR GECESİ Yıllardır eve kapanmış durumdayım… Pandemi tuzu biberi olmuştu, milyonlarca kişi gibi benim için de… ‘Yeter!’ dedi, ‘komutanım!’ diye hitap ettiğim bir arkadaşım… Ben de ‘Tamam!’ diyerek kendisine tekmil verdim. Bir dostumuzu alarak Bülent Ortaçgil&Erkan Oğur dinletisine gittik, Alsancak’taki Tarihi Havagazı Fabrikası’na… Tabii ki, sadece minare gibi gökyüzüne yükselen bir baca kalmış bu güne…. Bir de yabancıların hayran kaldığı bir tarihi, solon büyüklüğünde bir kapalı alan… Belki de 40 dönüm yeşil, ağaçlı bir alan… Kentin gürültüsünden kaçanlar için, Kültürpark gibi ideal bir sığınacak liman… Zaten az ilerisinde deniz ve satılacağı belirtilen İzmir Limanı var. Daha önce Çinlilere ön anlaşma ile satılmış, ancak onlar son anda vatandaşlardan gelen tepkiler nedeniyle geri adım atmışlardı. Başka sulara yelken açıp gitmişlerdi… *-YOLDAN GEÇEN FARK EDEMEZ Gün batımında gittiğimiz için, Bornova ve Karşıyaka yönünden gelen araçların, yani caddenin ağaçlarla kamufle edildiği yerde kendimize bir oturma grubu bulduk. Çevremizde gençler var… Biraz ileride Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç ile TSYD’de başkanlık yapan Atilla Gökçe vardı. İkisi de İzmir kökenli… Diğer kişileri çıkaramadım… Nesrin Dizdaroğlu ile sohbet ederken, birden önümde bir bayan belirdi… Başımı kaldırdım; ‘Beni tanıdın mı?’ diye sordu… Aklıma aile dostum rahmetli Zeki Müren geldi… Bu sorudan sıkıldığını anlatıyordu… Örnek olarak da şunu söylemişti: ‘Fi tarihinde Eskişehir’e konsere gitmiştim. O konserimde kucağıma bir çocuk vermişlerdi. Hatta gazetelere de konu olmuştu. İşte o çocuk büyümüş, az önce önüme çıkan ve imza isteyen gruptan bir olarak, bana ‘Beni tanıdın mı?’ diye sordu… ‘20- 30 yıl önceki bir çocuğu nasıl tanıyabilirim?’ Şaşırmış ve sinirlenmişti… Derdini benimle paylaşıyordu… *- HAFIZAMI TOPARLAYAMADIM ‘Beni tanıdın mı?’ diye sorun Hanımefendinin elini sıkmak için ayağa kalktığımda, ‘Yabancı değil ama kim?’ diye düşünürken, beni fazla zorlamadan kendini tanıttı; ‘Mukadder Özden!’ Tabii ya, nasıl bir çırpıda adını söyleyemedim! Kaç kez birçok önemli toplantıda bir araya gelmiştik, uçak seyahatlerimiz de olmuştu… İşin ilginç yanı, ‘Aykırıyım ya, ilk görüştüğümüzde bir pot kırmış bu nasıl elbise?’ gibi laflar etmiştim… Halbuki Avrupa Mukadder Özden Hanımın, ihraç ettiği, Unisex yatişkin organik camel kalın gömlek, Yetişkin kahverengi organik yün triko kazak, Raborn UV korumalı Recycle kız çocuk bikini, organik havlu kumaş askılı crop kız çocuk buluz gibi neler neler üretiyordu. Bence Türkiye’nin en önemli girişimcilerinden biriydi… Sosyal yönü de çok fazla idi… Mukadder Özden, tanıştığımız gün, Ege Giyim Sanayiciler Derneği Başkanı idi… Yani baltayı taşa vurmuştum… Kafamdan ne geçmişti ki, bırak Ege ve Türkiye, dünyanın tanıdığı bir bayan girişimci Mukadder Özden’e tavsiyede bulunmaya kalkmıştım. Hoş görüsüne sığındım… ‘Sizi tanımaz olur muyum?’ dedim Mukadder Hanım ile sevgili eşine… *- İŞTE MUKADDER ÖZDEN! Geçenlerde, tüm dünyaya yayın yapan bir Amerikan yayın grubu kendisi ile söyleşi yapmış… Söyleşi grubun internet sitesinde de yayınlanmış! O da ne? Sanayi görüntüleri başka ülkelerden… Nasıl Zeki Müren’in, kafasının tasını attıran genç kız gibi, Mukadder Özden’in de sinirleri oynamış… Hemen Amerikan Yayın Grubunun temsilcileri ile telefonla temasa geçerek, ‘Bu nedir? Bu görüntüler Türkiye’den ve bizden değil… Bütün dünyaya siz bizi böyle mi tanıtacaksınız?’ diye çıkışmış… Artık görüntüleri hayal edin… İsterseniz Basmane’deki hali, isterseniz bazı deniz kıyılarında gördüğünüz göçmenlerin durumlarını düşünün… Daha açık yazmak istemiyorum, sizin de sinirlerinizi zıplatmamak için… Sonuç; Belki de dünya basın tarihinde ilk kez, ya da rastlanılmayacak bir şekilde yarım saat içinde Türkiye ve İzmir ile ilgisi olmayan o görüntüler yayından kaldırıldı. Yerini ‘ehh!’ diyebileceğimiz görüntüler konuldu… Mukadder Özden Hanıma ‘Bu işi nasıl başardın?’ diye sorduğumda, gülümsedi… ‘Bütün dünya Türkiye ile ilgisi olmayan o görüntüleri görünce, bizler için nasıl bir duygu ve düşünceye sahip olacaklarını düşünmek bile istemiyorum…’ yanıtını verdi. Ayaküstü başlayan söyleşimiz, oturarak devam etti… *- HERGÜN FOTOLARINI GÖRMEME RAĞMEN Bülent Ortaçgil&Erkan Oğur dinletisine az bir süre kala, yine sürpriz bir isimle karşılaştım… Yanımızdaki boş sandalyelere oturmaya gelen bir hanım dinleyici, ‘Merhaba!’ dedi… Selamını aldım! ‘Biz arkadaşız!’ deyince, ‘Ben de sizin takipçinizin!’ dedim… Herhalde gazeteci bir arkadaşımdı… Alandan, meydandan, gruplardan ne derseniz deyin, biraz uzak kalınca herhalde yaş gereği unutkanlık ön plana çıkıyordu. ‘Ben Ayşegül İnceoğlu!’ deyince, yine hata yapmamı önlemiş oldu. Zaten ben bir gruba girince, ‘Yaşar Eyice sizi selamlıyor!’ diyerek söz alırım. Böylece kendimi tanıtmış ya da hatırlatmış olurum… Ben nasıl unutuyorsam, karşımdaki de beni unutmuş, tanımamış olabilir… ‘Ya da aklından kim bu?’ diye geçiriyordur… Ayşegül İnceoğlu ile ilk kez karşılaşıyor ve tanışıyordum… Bildiğim önemli bir ‘hayırsever’ grubunun başındaki kişi idi… Hatta medyada yaptıkları yardım çalışmalarını birkaç kez da yazmıştım… Okuyup okumadığını bilmiyorum… Sormadım da… Sonradan öğrendim; Ayşegül İnceoğlu İzmir’in özdere’sinde önemli bir turistik işletmenin yöneticisi idi… Yani turizmci… Halbuki duayen turizmci, İzmir’in en eski ve önemli Gazi Mustafa Kemal Atütürk’ün bile kaldığını ve hayran olduğu Atlas Oteli’nin yöneticisi Muzaffer Tağıl’dan başlayarak, ETİK yöneticilerine, sevgili Didem Dirik’e kadar hemen herkesi tanırım… Ama Ayşegül İnceoğlu’nu Grant Efe Otel’i de önünden kaç kez geçmeme rağmen hafızama kaydetmemişim. İlla bir laf edeceğim ya, ben de ‘İzmir’in şık hanımları’ arasında ilk dereceye girecek Ayşegül İnceoğlu’na ‘Fotojeniksiniz ama size foto muhabiri gözüyle şöyle diyebilirim; görüntülerinizden çok daha fazla dikkat çekici ve hoşsunuz!...’ Birkaç dostu da aynı görüşü paylaşmış… ‘Latife etmiyorum, gerçekten söz ediyorum!’’ dedim… Aslında yazacağım çok ilginç notlarım da var, bu güzel geceden… *- ‘FIRAT’ IN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ Köfte ekmek ile karnımızı doyururken, Bülent Ortaçgil’in sözlerinden bir sıkıntısı olduğunu hissettim. Sahne yöneticisi bir dostuma; ‘Ne oluyor?’ diye sordum… Söylemek istemedi ama ben söyleyeyim: ‘İster sanatçı kaprisi’ deyin, isterseniz başka bir şey, kesinlikle kuliste sahneye çıkılmadan önce mutlaka Erkan Oğur arasında bir küçük tartışma yaşanmıştır. Çünkü; Urla’dan birlikte gittiğimiz Nesrin Hanım, ‘Fırat’ isimli parçayı ‘istek’ yaptı. O sırada sahnede Erkan Bey yoktu… ‘Ben onu bilmem!’ dedi… Sahne ve müzikle ilgisi olan herkes bu istek parçasına böyle bir yanıt verildiğinde, birlikte sahne alan iki sanatçının az önce aralarına kara kedi girdiğini anlar… *- KAPRİS HEP VARDIR! Çok yıllar önce; İzmir Fuarında sahneye çıkan ‘Filiz Akın’ ile ‘Ahmet Özhan’ yanımda kapışmışlardı. Gazetede çıkacak ilanda ‘Hangisinin fotoğrafı daha büyük!’ olacaktı.. Sinemadan sahneye geçen Filiz Akın, ‘Ben assolistim!’ diye ısrarcıydı… Ahmet Özhan ise ‘Benim işim şarkı söylemek, senin için filmde oynamak!’ diyordu, özetle.. Tartışma bir saatten fazla sürdü… Rahmetli Grafiker arkadaşım Arda araya girdi ve şu öneriyi getirdi; ‘Tek tek fotoğraflarınızı basacağımıza, gazinoda sahneye çıkacakların toplu fotoğraflarını hazırlayalım!’ Ve o günden sonra, tüm gazinocular ‘sanatçı kaprislerinin’ önüne bu şekilde geçmiş oldular… Sahne alacakların hepsi, A’den Z’ye kadar, ‘Dev Kadro’ diye grup fotoğraflarıyla ilan görüntüsü vermeye başladılar… Başlangıç; Filiz Akın ile Ahmet Özhan’ın kaprisiyle başlamıştı... Bunu da tarihe not olarak geçeyim, araştırmacılara yardımcı olmak için… Ha sahi bunları neden yazdım; Bizim kutanı günlük tekmili vermek için… ‘Anlatacağım!’ dedim ve sizinle de bir İzmir gecesini paylaşmış oldum.. *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ACİLDEN DE ÖNCELİKLİ

OKULUN DUVAR GAZETESİNDE ATATÜRK

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR