SEVMEK YÜREKTEN GELEN İŞTİR

YAŞAR EYİCE *- LONDRA’DAN SONRA RİZE!... Bir haftayı daha geride bıraktık! Yazıma nasıl giriş yapacağımı düşünürken, Serap Hanım imdadıma yetişti! ‘Sevmek ve sevilmek yürekten gelen iştir!’ diyerek yaşamı özetledi. Kendini mutlu hissediyor! Sevdiği arkadaşlarına, dost bildiklerine, yolu bir yerde kesişen, birleşen sevdiklerine yüreğinden gelen sevgisini vermiş. Acaba kaçımız, gerçekten yürekten gelen karşılıksız, beklentisiz sevgiyi bulmuşuzdur. Kimisi ‘dostum’ der telefona çıkmaz, çünkü menfaat bitmiştir, Yeni ‘dostlar’ bulmuştur, ya da kaybettiğini tekrar elde etmiştir. Kimisi, lüksü tercih etmiş, seni sen olduğun için sevmemiştir. Serap Hanım, şöyle diyor: ‘İyi olanların kıymetini, bir gün size iyi olmayanlar anlatacak!’ Ne kadar yerinde bir cümle değil mi? Zor günlerden geçenlerin bildiği en iyi şey şudur? ‘Her şey bittiğinde, aklınızda kalan düşmanlarınızın sözleri değil, dostlarınızın sessizliği olacaktır!’ Sevmek nedir? Sevmek zaman ayırmaktır, boş zamanları doldurmak değil! Tamam mı? *- DEĞİŞİK BİR ŞEYLER Geçenlerde Urla’dan ve özellikle Çeşme’den söz ederken, ‘dev sivrisineklerden’ söz etmiştim. Biten tansiyon ilaçlarımı alırken Uzman Doktor Hanıma, ‘Nedir bu sivrisineklerden çektiğimiz… Onlar yetmiyor gibi bir de yakarcalar ve kara sinekler var ki, evlere şenlik!’ diyerek konuya açtım ve ‘Siz İl Sağlık Müdürlüğüne şikayetleri rapor etsenize!’ diye sordum… ‘Merak etmeyin, ilgileniliyor!’ dedi… ‘Başından savmak istedi!’ diye düşünmüştüm. Yazıma yorumlarıyla katkı veren Şeniz Ayçiçek şunları anımsatmıştı: ‘Çok önceden Mavişehir'deki sinekler böyleydi. Londra'daki laboratuvarda sineğin cinsine göre ilaç üretildiği ve bu şekilde sorun çözülmüştü. Çevre mühendisleri ve belediyelerin bilirkişileri daha iyi bilirler ancak bildiğim kadarıyla dere yataklarına larva döneminde etkili bir ilaçlama ile güreşçi sivrisinekler de kafalarında akortsuz keman çalmazlar…’ Ben de şunu ilave ettim: İlaçlama dut ağaçları yaprakla sarılmadan, yani giyinmeden önce yapılırsa etkili olur… Diğerleri gösterişten ve aldatmacadan ibarettir. Şeniz Hanımın belirttiği gibi larvalar ancak o zaman yok edilebilir. Meğer bu sıkıntı yalnız Çeşme’de, Urla’da, İzmir’de yokmuş… Türkiye’nin tüm sahil kesimine yayılmış… Ve de şimdi gerçek mücadele başlatılmış!... *- ASYA KAPLAN SİNEĞİ Sevindirici haber şöyle: Türkiye'nin tüm sahil kesimine hızla yayılan Asya kaplan sivrisineğine karşı 'İyonize kısırlaştırma' ile mücadele başlatıldı. Oluşturulan özel laboratuvarda uzmanlar, toplanan istilacı türlerden erkek cinslere iyonize ışınlama yönetimi uygulayıp, kısırlaştırma çalışmaları yürütüyor. Kısırlaştırılan erkek bireylerin, dişi bireylerle çiftleşmesi sonucu yeni zararlıların üremesinin önüne geçilmesi hesaplanıyor. Çalışma’da Şeniz Hanım’ın bir zamanlar Londra’da yapıldığı gibi Rize’da RTEÜ üniversitesinde yapılıyor. Verilen bilgiye göre; Güneydoğu Asya kökenli istilacı tür olan ve 2011 yılında ilk olarak Edirne’de tespit edilip, Türkiye genelinde görülmeye başlanan Asya kaplan sivrisineğinin yayılımı, havaların ısınmasıyla arttı. Yerleşik popülasyonu 2015’te Karadeniz sahil şeridinde belirlenen zararlıya karşı RTEÜ’de çalışma başlatıldı. Konduğu su birikintilerine yumurtalarını bırakarak çoğalıp, zika, sarı humma ile Batı Nil gibi viral hastalıkların bulaştırıcısı olan istilacı türler için oluşturulan özel laboratuvarda kısırlaştırılmış böcek tekniği devreye alındı. Biyoteknik mücadeleyle, üreme gücünün zayıflaması için bölgeden toplanılan birçok erkek cins zararlıya, iyonize ışınlama uygulanıp, kısırlaştırma çalışmasına başlandı. Kısırlaştırılan sineklerin, salındığı doğada, diğer bireylerle çiftleşip, zararlı yeni jenerasyon oluşmasının önüne geçilmesi hedefleniyor. *- HIZLA YAYILIYOR RTEÜ Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Akıner, Asya kaplan sivrisineğinin, hızla yayıldığını belirterek, ‘Bu zararlı tür, Türkiye’nin tüm sahil kesimine yayılmış durumda. Yaz aylarında artan sıcaklıklarla birlikte aşırı çoğalma başladı. Bireylerin de burada yapması gereken çok şeyler var. Bu bildiğimiz sinek türleri gibi değil, gündüz dışarıya çıktığımız zamanlarda üzerimize gelme eğilimi var. Normalde akşam uyurken vızıltısını duyduğumuz sivrisinek gibi değil, bunun sesini duymuyoruz. Aşırı agresif bir sivrisinek türü. Gündüz bahçede çalışırken gelip sizi rahatsız edip, kan emme davranışı sergileyebilir. Bu sivrisineklere üreme alanı oluşturabilecek en ufak bir su ve ayran gibi kabın dahi çevremizde olmaması gerekiyor’ diye konuştu. *- BODRUM MASALINI OKUYUNCA… Araştırmacı, Gazeteci Gürol Tulunay, ‘Bodrum Masalını’ okuyunca aynen bir ayağı Bodrum’da olan genç arkadaşım Berrak Öztekin gibi ‘Birbirinden ilginç, harika kareler ve bilgiler koyuyorsun yazılarına’ diyerek beni övmüş… Yazımın başında belirtmiştin, hatta bugün seçtiğim köy hayatı ve eski evlerle kendisine ‘merhaba’ yolluyorum… Kimisi lüks diyor, kimisi de böyle yaşam arzuluyor. Bizler de eski günlerimizi arada anımsıyoruz. Gençlik yıllarımda Charlotte Banz isimli, ilaç fabrikatörü bir Alman arkadaşım vardı. 1968 yılında ‘Ben fabrikadan çıktığım gibi, köye gider, orada yaşamımı sürdürürüm’ demişti. Belki bir gün Türkiye, Çeşme ve Kuşadası hayranı Charlotte Banz’ı uzun uzun anlatırım. Kula’daki köy düğününü de… Ama şimdi sizi gençlik, ya da anne babanızın çocukluk günlerine götüreyim: *- NEREYE GİTTİLER Evet nereye gittiler? Avlusunda su kuyusu bulunan evler vardı.. İncir, Nar, Ayva, Erik, Dut, Kiraz, Asma Üzüm… Tavuk ve civciv olmazsa olmaz bir zenginlikdi birçok evde. Komşular ve ahbaplar vardı. Birbirimizin ağzından yerdik ve her derdimizi bilirdik birbirimizin. Misket, Yakar top, Ebelemece, Kuka, Saklambaç… Kızlı erkekli oynanan ,Evcilik oyunları vardı. Kimin kapısında acıkırsak orada doyardı karnımız… Sabah evden çıkar gece 12 de ismimiz çığlık atılınca eve döner, ‘niye duymuyorsun?’ diye ince bir fırça atılırdı , hepsi buydu. Mis gibi hayattı kısacası herkes için. Anneler hafif, çocuklar özgürdü. Yaşıyorduk bu hayatı. Ağaçlar meyveler birer birer azaldıkça özgürlüğümüzden de çalındı sanki. Sahi ya. Nereye gitti bu kocaman hayatlar? 6 inç bir ekrana sığdı hayatlarımız! Yan yana oturduğumuz insanın gözüne bakmadan günler harcayıp, oh ne güvenli bir yaşam diye yuttuk bunu. Çocuklarımız adına ne büyük kayıp. Nasıl bir fakirlik bu? Tarifi yok... Sahi hiç kuyudan su çektiniz mi? Sadece merak ettim Ben çektim çook önceden… *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ACİLDEN DE ÖNCELİKLİ

OKULUN DUVAR GAZETESİNDE ATATÜRK

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR