'SENSİZ OLMAZ!' DEYİP, TELEFONU KAPATMIŞ!

YAŞAR EYİCE *- UMULMADIK ZAMANDA… Bazen aklımızdan geçen bir kişiyi, olayı düşünürken birden olduğunu, kendinizi içinde bulduğunuzu görürsünüz. Hatta aklınızdan geçirdiğiniz bir isim ile ya karşılaşırsınız. Cüneyt Arkın’ın ‘Mavi gözlü sarışın aşkı’ başlıklı yazımın içinde, Zeki Müren ile bir anımı da, çalakalem aklıma geldiği şekilde yazmıştım. Bodrum’un ve sanatçıların paşası Zeki Müren’le birlikte, birbirimize göz kırparak, ‘tonton’ Gazeteci Melih Dizdaroğlu’na oynadığımız oyunu, en ufak bir olayda bile kızaran bu dostumuz okumuş ve beni aradı; ‘İnan bir saat kadar önce TRT’de Zeki Müren’in unutulmaz şarkıları ile işlenmiş programı izlerken, o günü anımsamış, hayalimde canlandırmıştım’ dedi. Düşünün ‘Hayalinizde bile düşleyemediğiniz, Türkiye’nin en büyük sanatçısı sizi evinde ağırlayacak, sizin hoşlanacağınız sözlerle sizi taçlandıracak, kısa sürede samimiyet kuracak ve hemen dibinize oturacak ve o kadar yakın olacak ki, heyecandan siz uzun bankın, sıranın kayarak bir ucundan diğer ucuna kadar gittikten sonra kendinizi yerde bulacaksınız…’ Sonra ‘Planı hazırlayan’ ben Yaşar Eyice ve aile dostum Zeki Müren’in evinde en iyi şekilde ağırlanacaksınız… Acaba kaç kişi Türkiye’nin hayran olduğu bir ‘Yeşil gözlerin sevdalısı’ bir sanatçımızın evinde böyle bir ağırlamayı istemez? Arada benzer ve ilginç anıları anlatmaya devam edeceğim… Şimdi yine söz verdiğim gibi Cüneyt Arkın ile ‘Arkası yarına’ devam edelim: *- ‘DOKTOR DEĞİL, ÇOBANLA EVLENDİN! Öğretmenlerimizin etkisi ile çoğumuzda ‘yazma arzusu’ uyanır. Ama okuma bilinci olmadığından, yazma isteği de yerine fazla gelmez. Kimimiz günlük yazmak ister hevesi kısa sürer. Kimimiz ‘şair’ olmak ister, bazılarımız da ‘yazar…’ İşte bizim ‘Cüneyt Arkın’ diye bildiğimiz Fahrettin Cüreklibatır’ın yazma arzusu da ilkokulda Öğretmen Maide Coşkuner’in teşvikiyle başlar, uyanır. Fahrettin, ‘Bostan bekçiliği’ yaptığı yaz aylarının birinde Eskişehir bozkırından geçen kara trenin penceresinde gördüğü̈ mavi gözlü̈ sarışın kıza âşık olur. O günden sonra hep trenin camında gördüğü̈ sarışın kızın hayalinin peşine dökülecektir kaleminin sırları. Sürekli takipçim, beni yorumlarıyla bir noktada şımartan emekli yabancı dil öğretmeni Şeniz Ayçiçek de yazıma katkı sağlamak için, şunları söylüyor: ‘Türk filmleri gösterildiği zamanlarda, Aktörler'den Cüneyt Arkın varsa ben ekrana yapışırdım adeta. Cüneyt Arkın'la, hayatıyla ilgili bayağı bilgilendim. Kendisinin babasıyla beraber çobanlık yaptığını ‘you to be’ da kendi röportajında belirtti. Hatta eşine ‘Sen bir çobanla evlendin!’ falan dermiş. İstanbul’da doktor olduğunda, kendisine uygun bir hastanede çalışma fırsatı olmadığından aktör olduğundan bahsetti. Bir de ekmeğe olan düşkünlüğünden, ekmeği başucunda tutarmış odasında...’ ‘Bilgiler için teşekkürler, bilmediklerimi öğrendim’ diyor Sevgili Şeniz Ayçiçek… Bu arada ben bir parantez açayım; *- UNUTULMAZ TREN YOLCULUKLARI Bizim çocukluğumuzda ve gençliğimizde ‘tren yolculukları’ başlı başına bir olay ve macera idi. Hatta bu konuda birçok filmde var. Ülkemiz ve bizim aleyhimizde çekilenler de… Bir ara ben de ‘Türkiye aleyhine’ çekilen ve cezaevlerimizi Amerika’dan, Rusya’dan beter gösterenler için ‘Urla’da denize nazır, beş yıldızlı otel gibi cezeevi’ röportajı yapmıştım. Savcı hakkında soruşturma açıldı. İfademi doğrudan, ağbi olarak hitap ettiğimiz, zamanın İzmir Başsavcısı Melih Bey aldı. ‘Sorgu’ şeklinde geçen ifadem bittikten sonra, ‘Teşekkür’ almıştım. Çünkü, sonradan Yargıtay’a kadar yükselen, ‘İstediğin şekilde ifadeni ver!’ diyen cesur ve gözü pek, sevilen sayılan bir savcımızı, yani haber kaynağımı saklamış, vermemiştim. Çünkü o savcımızın başını yemek isteyenler vardı, üst makamlarda. Onlara yem etmemiştim. Bir gün bu olayı da uzun uzun anlatırım. *- YİNE ÜNLENDİ Şimdi ise ‘Doğu Ekspres’i yine ünlendi. ‘Sosyete’ dediklerimiz başta olmak üzere, birçok varlıklı kişi kış aylarında bu özel sayılan tren ile yolculuk yapıyor, sonra da uçakla büyük şehirlere dönüyorlar. Yer bulmak büyük problem oluyor. Turizm şirketlerinin kurtarıcı programlarının başında geliyor, kış aylarında… Yine belli yaşın üzerinde olan, tren yolcuları hatırlar… Cüneyt Arkın’ın bostan bekçiliği ve çobanlık yaptığı ilkokul yıllarında, tren geçerken, yanında bir süre koşarlar ve ‘Gaste… Gaste!...’ diye bağırırlardı. Çünkü okumak için ellerinde hiçbir imkan yok gibiydi. Bu yüzden yanlarında ‘günlük’ diye üç dört gün öncesinin tarihli gazete bulunan yolcular, bu çoban çocuklara pencerelerden gazete atarlardı. Türkiye’nin en önemli gerçeklerinden biri de buydu!:.. *- HİKÂYEDE BİRİNCİ OLDU Fahrettin Cüreklibatır, başlangıçta çok heveslidir. Çok okur, öykülerine çok özenir. Yaşama uğraşından arta kalan o büyük soru işaretinin yanıtını hep sayfalarda arar. Çeşitli röportajlarında 1953 yılında Eskişehir Lisesi’nde okurken akranları arasında bir hikâye yarışmasına girip birinci seçildiğini anlatır. 1955’te liseden mezun olup İstanbul’a gelir, tıp fakültesine yazılır. Hayatının bu yeni sayfasında edebiyat tutkusu daha da güçlenecektir. İstanbul Üniversitesi’nin diğer bölümlerinde okuyan benzer durumdaki öğrencilerden kafa dengi arkadaşlar edinir. Onca yoksulluğa rağmen harçlık birleştirerek ‘Erek’ adında tek yaprak, iki sayfalık bir dergi çıkarırlar. *- CEMAL SÜREYA RESME GİRİYOR 1957 yazında, o dönem mülkiye müfettişliği yapan Cemal Süreya (memuriyetteki adıyla Cemalettin Seber) Eskişehir Vergi Dairesi’ni denetlemek için şehre gelir. Süreya’nın geldiğini duyan edebiyat meraklıları derhâl şairin peşine düşerler. Fahrettin de ekibe katılır, böylece tanışırlar. İş orada kalmaz, basbayağı arkadaş olurlar. Daha sonra İstanbul’da görüşmeye devam edecek kadar. Fahrettin ‘Cüneyt Arkın) çekingen tavırlı ancak kendine göre girişkenlikleri olan hatta biraz da uyanık bir tiptir. Bu sırada Cemal Süreya ve yine onun vasıtasıyla tanıştıkları Muzaffer Buyrukçu ile Fatih, Akdeniz Caddesi’ndeki öğrenci evine gitmeye başlar. *- ‘KÜÇÜK HARF (a) DERGİSİ’ Daha sonra İstanbul Üniversitesi’nde ‘a dergisini’ çıkaran ekiple buluşur Fahrettin. ‘a dergisi’ gerçek bir öğrenci yayınıdır. Ancak belli bir düzeyi tutturmayı hemen ilk sayısından başarır. Adı Adnan Özyalçıner’in önerisiyle koyulmuş, bu ‘küçük harfli a’ her şeye sıfırdan, en başından başlamayı işaret etmektedir. Dergi çevresinde Adnan Özyalçıner, Onat Kutlar, Demir Özlü, Hilmi Yavuz, Doğan Hızlan, Konur Ertop, Ülkü Tamer gibi isimler de vardır. *- CÜNEYT ARKIN’IN EN BÜYÜK HAYALİ! Bir sonraki yazımda; 1960 yılının Mayıs ayında ne olduğunu ve Cüneyt Arkın’ın, ‘En büyük hayalim gerçek oldu!’ dediği olayı, hikâyeyi anlatmaya çalışacağım… Herkesin her çocuğun bir hayali vardır; Bakalım Cüneyt Arkın’ın gerçekleştirdiği doktorluk ve aktörlük serüveninin dışında nedir, ne olabilir? *- HEP YANILIRIZ ‘En çok bağıranın yanına koşarlar, Aslında, hep susanın canı daha çok acır ama bilmezler!’ diyen Bornovalı Mehmet Özkurt, İzmir Trafik Şubesi yetkililerinden yardım istiyor. Mehmet Özkurt şöyle yazmış; “Ağabey, şu ‘z kuşağı’ var ya, arabalarının egzozunu adeta öttürüyorlar gece yarıları… Ayrıca, müzikleri tam açık… Ne hasta biliyorlar, ne de çocuk, ya da işe gidecekleri… Bir de yolda yürürken, telefonla konuşup kendini kaybedenlerden, çarpmalarını önlemek için kendimizi zor kurtarıyoruz..’ *- İYİ Kİ ‘GERÇEK DOST’ İMİŞ! Hüseyin isimli okuyucum, sıkıntısını paylaştı: Dediğine göre, ‘Sen benim en iyi dostumsun, seni hiçbir zaman unutamam!’ diyen kent dışındaki kadın arkadaşını aramış, yanıt alamamış… Birkaç gün sonra ‘hal hatır sormak için’ tekrar aradığında çarpılmışa dönmüş; ‘Beni neden hep arıyorsun, ben senin telefonuna çıkmak zorunda mıyım?’ diyerek terslemiş… Yılların dostluğu ve arkadaşlığı bir saniyede bitmiş… ‘Ne olacak benim halim?’ diyor… Yanıt şöyle: Dün; karşılıksız bir çektir, onu unutun! Yarın; Bir senettir, ona da fazla güvenmeyin! Bugün; Sahip olduğunuz nakittir! Onu kullanın… Yanlıştan ne zaman dönülürse hep kârlı siz çıkarsınız… Herkes yoluna… Demek ki, Hüseyin Bey’in ‘Sensiz olmaz!’ diyen sevgili arkadaşı da yine bir sevgili arkadaş bulmuş… Olabilir mi? Olabilir? Yanılabiliriz de… - (yasar.eyice@gmail.com) *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ACİLDEN DE ÖNCELİKLİ

OKULUN DUVAR GAZETESİNDE ATATÜRK

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR