ONURSAL BAŞKAN EROL AKINCILAR 'DEVAM!' DEYİNCE...

YAŞAR EYİCE (yasar.eyice@gmail.com) *- AJDA PEKKAN’IN EVİNE BEYGİRLE GİRMEYE ÇALIŞTI! *- *- CÜNEYT ARKIN ‘SÜPER STARK AJDA’DAN İYİ BİR DAYAK YEDİ! Cüneyt Arkın ile ilgili ‘Tekmili 24 kısım’ araştırma yazıma nokta koymayı düşünüyordum. Ama öyle ilgi gördü ki, anlatacak sözcük bulamıyorum. Son olarak bugün, İzmir Gazeteler Cemiyetimizin unutulmaz yöneticilerinden, onursal başkanımız Erol Akıncılar telefonla aradı. Öyle methedici sözler söyledi ki, ‘utandım!’ İyi bir takipçim olduğunu belirterek, kutladı… ‘Efsane Başkanlarımızdan’ Erol Akıncılar ile 1960’lı yıllarda Demokrat İzmir Gazetesinde çalışıyorduk. Müdürlüğümüzü yapıyordu, sonra TRT’ye geçti. Çeşitli kentlerde müdürlüklerde bulundu. TRT televizyonlarında, denetim görevini de üstlenmişti. Erol Akıncılar’ın imzası olmadan, bırakın haberleri, hiçbir program yayınlanamazdı. Sert ve doğru mizaçlı Erol Akıncılar ağabeyimiz, yine efsanevi başkanlarımızdan İsmail Sivri’den sonra tüm rakiplerine fark atarak ve TRT’den bir oy bile eksilmeden rekor kırarak Başkanımız olmuştu. Ben de hem İsmail Sivri yönetimlerinde hem de Erol Akıncılar’ın yönetimlerinde yer aldım. Erol Akıncılar, dördünü ya da beşinci döneminde Gümüldür’de deniz kıyısında bir sitenin bir bloğunu İzmir Gazeteciler Cemiyeti adına satın aldı. İzmir Valiliği ve belediyelerle işbirliği yaparak hayır kurumlarını bağışlarda bulundu. Ankara’daki resmi toplantılarda, İzmir ve Egeli gazeteciler için büyük hak mücadeleleri verdi. Zaten yaşamı, üniversitede öğrenci hareketleri dahil hep mücadelelerle geçti. Hiç kimseyi kapısından geri çevirmedi.. Her şeyden önemlisi kimseyi ötekeleştirmediği gibi birlik ve beraberlik için çalıştı… İşin özeti bu… Ben de Erol Akıncılar başkanımıza, ‘Biz sizden el aldık!’ dedim… Emekli ve İzmir Basınına emek veren ustalarla önümüzdeki günlerde Urla Çeşmealtı’nda buluşma sözü verdik… Beni araması ve yazılarımı dikkatle takip ederek, söylediği övücü sözler milyon değil milyarlar değerinde olduğu için mutluluğumu sizlerle paylaşmak istedim…. İzin verirse bana verdiği çok özel sıfatı da sizlerle daha sonra paylaşırım… Para pul yok, ama bir gerçek duayenden, hiç beklemediğim bir anda böylesine övücü, taçlandırıcı sözler umarım işini seven, genç haberci kardeşlerime de ileri yıllarda nasip olur. Madem ‘Onursal Başkanımız’ Erol Akıncılar ‘Cüneyt Arkın’ ile ilgili yazımı ve tabii ki, Sanat güneşimiz, ‘Bodrum’un Paşası’ adını koyduğum aile dostum Zeki Müren’in ‘Hayatımı sen yazacaksın!’ dediği Zeki Müren’li yazıma da tam not verdiğini göre, devamını getireyim, yani ‘Edebiyat Tutkunu’ Fahrettin (Cüneyt Arkın) isimli doktor gencin yaşamındaki kesintilerini ve yorumları… *- Anımsatayım: Yazarak rahatlamaya çalışan, köşeye sıkışmış bir yazarın feryatlarını çağrıştıran satırlar, öyküler boyu tekrarlanır. Dekor değişse de atmosfer hep aynıdır. Yazma macerasının başındaki hemen her yazar gibi insanı tanımaya, onun gizlerini çözmeye elindeki en sağlam malzemeden başlamıştır Fahrettin Cüreklibatır… Ne yazık ki sonraki hayatının oyalamalarına takılıp yürümeye başladığı çetin yolun devamını getiremeyecek, attığı temelin üzerine beklenen tuğlaları bir türlü koyamayacaktır. Edebiyat parantezi onun için 1950’lerin ikinci yarısında açılıp 60’lara doğru taşan bu öykülerle birlikte kapanır. Hayatında bambaşka bir dönem başlamış, sinemaya girerek Cüneyt Arkın olmuştur. *- YEŞİLÇAM TARİHE GÖMÜLÜR Sinemadaki Cüneyt Arkın karakterlerinin genç nesil tarafından sahiplenilip kült seviyesine yükselişi milenyumla birlikte durur. Gençler beyaz camın önünden kalkar, başka ekranlara dadanır. TV’nin mevtiyle birlikte klasik manada Yeşilçam da tamamen tarihe gömülür. ‘Zoomer’ adı da verilen Z kuşağı ve küçük kardeşleri, yani kabaca 2000 sonrası doğan kitle Cüneyt Arkın’dan habersiz büyüyecektir. *- YENİ UĞRAŞI; KİTAP ÇIKARMA! Dr. Fahrettin Cüreklibatır kamera karşısına geçen otuz yılı aşkın bir surenin ardından kendine yeni uğraşlar aramaya başlar. Otuz yıl ertelenen kitap çıkarma fikri o sırada nihayet gerçekleşir. ‘Adını Unutan Adam’ 2001 yılında okurlarla buluşur. Nedense öyküye geri dönmeyi düşünmemiş, daha çok kesik kesik sahnelerden oluşan, araya şiirlerin girdiği bir anılar toplamı koymuştur ortaya. İsmi de dâhil olmak üzere her yönüyle en başarılı kitabı bu ilk verimidir Cüreklibatır’ın. Kitaba adını veren bölümde kendisi de şöyle demektedir: ‘Bu kitapla uzun, sonu belirsiz bir yolculuğa çıkıyorum. Doktor Fahrettin Cüreklibatır’ı arayacağım.’ *- ÇILGINLIKLARI ÜNLÜ Başlangıç bölümünde geçmişiyle, gençlik hatalarıyla hesaplaşır. Kendisiyle dalga geçer. Çekinmeden aleyhinde atılan manşetlere yer verir. Alkol bağımlılığı döneminde yaptığı çılgınlıkları, örneğin Paris’te Ajda Pekkan’ın oturduğu eve (ev bir apartmanın üçüncü katındadır) çiçek pazarından satın aldığı bir beygirle girmeye kalkışını samimi bir pişmanlıkla, kendisiyle dalga geçerek çok tatlı anlatır. *- EDİTÖR KULLANMADI Sinema anılarında da hakikaten başarılıdır Fahrettin’in kalemi. Eski dönemleri anlattığı bölümler genellikle esprili, hoşlukları olan, itiraflarla süslenmiş, sıcak parçalardır. 246 sayfalık kitapta bol miktarda fotoğraf, afiş, set arkası hatırası yer alır. Hatta kendi çizdiği resimlere bile rastlarız bunların arasında. Tercih edilen dalgacı, dünyayla barışık üsluptan fotoğraf altlarını dahi Cüreklibatır’ın bizzat yazdığı anlaşılmaktadır. En sonda da günlüğünden parçalarla birlikte ‘Uslu’ ve (1960’ta a dergisinde ‘İnsan Çit’ adıyla yayımlanmış olan) ‘Masa’ adlı öyküleri yer alır. *- ÖNEMİ YAZARINDAN GELİYOR ‘Adını Unutan Adam’ yayımlandığı dönemde pek fazla ilgi uyandırmaz, tekrar baskısı yapılmadan tükenir gider. Bugün artık sadece sahaflarda bulunan, aramızdan ebediyen ayrılmış yazarının yüzü̈ suyu hürmetine astronomik fiyatlarla satılan önemli bir ‘parça’ hâline gelmiştir. *- 13 YILLIK ARADAN SONRA İlk denemeden tam on üç yıl sonra bu kez ‘Fakir Gencin Hikâyesi’ ile çıkar Fahrettin okurunun karşısına. Aradan geçen zamanda biriktirdiği güncel konuları hafızasını deşerek hatırladığı anılarla birleştirmiştir. Ortaya çıkan eser, format olarak bir öncekinin aynı yani bölüm bölüm ilerleyen ancak o bolümler çoğu kez bir önceki kitabın tekrarı olan, savruk bir toplamdır. *- HEPSİ BİRBİRİNDEN ÖNEMLİ ‘Fikret Hakan’ı Öz Abim Gibi Sevdim’, ‘Eşref Kolçak İşsiz Kaldı’, ‘Kadir Savun Sinemacılara Küstü̈’, ‘Erol Taş’a İşkence’, ‘Orhan Günşiray Ağladı’, ‘Hüseyin Peyda’yı Ölüme Terk Ettiler’, ‘İşsiz Kalan Cüneyt Arkın’ bölümleri, Biraz melodrama göz kırpan üslupla yazılmış olsalar dahi, eski yıldızların hayatlarının sonunda geldikleri noktalara dair birinci elden tanıklıklar içerir. *- … ve ‘GEZİ PARKI!’ Mizaç ve dünyaya bakış itibarıyla almaşık, biraz gitgelli olsa da kitabın en sert çıkışı yazarın ‘Gezi Parkı’ başlığı altında kaleme aldığı parçanın son kısmında yer bulur. Fahrettin Cüreklibatır açıkça Gezi’de toplanan gençlerin yanına geçip iktidardakileri bu gençlere kulak vermeleri için uyarmaktadır: … … İşte bu büyük halk, ilk kez bu kadar yoğun, siyasetçilere dedi ki: ‘Artık söyleyeceklerim var. Beni dinleyin.’ Dinleyen çok haz aldı ama dinlemeyenler, hele biri şöyle dedi: ‘İktidarı devirmek için ayaklandılar.’ ‘Aşırı uçlar.’ ‘Bu işin içinde başka işler var.’ İşin özeti: ‘Bunalanın üzerine gidilmez. Gençliğin üzerine hiç gidilmez.’ *- SON KİTABI Cüreklibatır’ın son kitabı ‘Benim Kahramanım Türk Halkıdır’ 2022 yılının Mart ayında çıkar. İçeriği hazırlarken önceki iki kitabından bir hayli faydalanmıştır. Bu kez bir dönem gazetede yaptığı köşe yazarlığı tarzını benimsemiştir. Uzunlu kısalı makalelerle güncel olaylara değinerek fikirlerini beyan eder, dünyayı algılayış biçimini aktarmayı seçer okurlarına. Hatıralar bölümünde daha önce de anlattığı; ‘Emel Sayın’dan yediği dayağın hikâyesi’, Film çekimleri sırasında rol icabı at sırtında geçtikleri akarsuda oyuncuların bıyıklarının suya kapılışı, Atına iyi bakmayan seyisi cezalandırması, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün daveti, Filmlerde öpmeden nasıl çocuk yapıldığı, Ya da; Cüneyt Arkın’ın yüz elli ayrı kadınla nasıl başa çıktığı gibi daha pek çok bölüm tekrar eder. Cüneyt Arkın, filmlerinde dublör kullanmadığı gibi kitaplarını yazarken de bütün işi kendi yapmış örneğin bir gölge yazardan ya da baskın bir editörden yardım almayı tercih etmemiştir. Altmış küsur yaşında tekrar kaleme sarıldığında yazacak ne çok şeyi vardır: Sinemada tanıklık ettiği çalkantılı dönem, setlerde yaşadıkları, özel hayatında başından geçenler… Malzeme boldur. Ne yazacağı konusunda asla sıkıntı çekmez, iş gelip nasıl yazacağında tıkanır. Seçtiği yöntemin de pek isabetli bir tercih olduğu söylenemez maalesef. *- HEM GÜLDÜRÜR, HEM AĞLATIR Özellikle siyaset, âleme verilen nizam ve hamaset kısımları elendiğinde yer yer son derece lezzetli, ışıltılı satırlar dökülür kaleminden. Örneğin eski günleri anışı, sadece Cüneyt Arkın’ın tanık olabileceği şekliyle sinema tarihini anlatışı okurları bazen gülümsetir, bazen gözyaşına sürükler. Sayfalar arasında gezinirken hakiki hazinelere rastlamak olasıdır. *- NEREYE KADAR Yazdıklarının hepsini okuduktan sonra, birçok eleştirmen gibi ben de kendi kendime sormadan edemedim, ‘Acaba şu sinema işi hiç çıkmasa, edebiyat merakı onu nerelere kadar götürebilirdi,” diye. Bu sorunun yanıtı belirsiz elbette… Ama yeteneği olan, duyuşu ve algılayışıyla kesinlikle önemsenmesi gereken bir kalemdir karşımızdaki. Keşke yazmayı hiç bırakmasaydı. Gazetecilerin, meslektaşlarımın, radyo ve televizyoncuların ‘onursal başkanı Erol Akıncılar’ ustamızın, büyüğümüzün verdiği moral ile Cüneyt Arkın yazıma devam ettim… ‘Artık yeter!’ diyorum… Aslında; Oynadığı filmleri, çektiği videoları, yönetmenliğini yaptığı eserlerini de yıllarına göre tek tek hazırladım… Belki bir gün paylaşırım… Bu arada özellikle ‘Gezi olayları’ sırasında ve sonrasında söylediklerini bir noktada sansürledim… Zaten hayranları ve sevenleri hepsini benden çok daha iyi biliyorlar… *- (yasar.eyice@gmail.com) *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ACİLDEN DE ÖNCELİKLİ

OKULUN DUVAR GAZETESİNDE ATATÜRK

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR