KAYNAĞI BELİRSİZ KORKULARDAN YARARLANIYOR

YAŞAR EYİCE (yasar.eyice@gmail.com) *- ‘SARIŞIN MAVİ GÖZLÜ’ HAYATININ ANLAMI OLDU Eskişehir’de bostan bekçiliği ve çobanlık yaparken, tren penceresinden gördüğü ‘Mavi gözle sarışın kızı’ bir türlü unutamayın Cüneyt Arkın’ın bu ‘Mavi göz sarışın aşkı’ okumaya ve öykü yazmaya başladığından itibaren yaşamını kaybettiği 85 yaşına kadar sürdü. Lise öğrenimini Eskişehir Atatürk Lisesinde gördü. Buradaki sınıf arkadaşlarından birisi Yılmaz Büyükerşen'di. 961 yılında İstanbul Tıp Fakültesinden mezun oldu günlerde konuşmasından öğrendik; Bu kez ‘Mavi gözlü sarışın’ aşkı Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk aşkı ile sürdü, hatta alevlendi. Bunu da ‘çok okumaya’ ve ‘yurdun gerçeklerini’ görerek anladığını belirtiyor. ‘Mavi Gözlü sarışın Atatürk aşkı, her Türk gibi beni de sardı, sarmaladı’ diyerek görüşünü özetliyor… *- ARADA NE OLDU? Önceki yazılarımda belirtmiştim: Fahrettin Cüreklibatır, yani Cüneyt Arkın’ın bazı öyküleri yazılışlarından yirmi yıl kadar sonra okuyucuyla buluşur. 1983 yılının temmuz ayında, ses dergisi dört hafta sürecek ‘Cüneyt Arkın’dan Hikâyeler” başlıklı bir dizide bu öyküleri yayımlar. Peki bu arada ne olmuştur? Eskişehir'in Karaçay köyünde doğan, Türk Kurtuluş Savaşı'na katılmış Hacı Yakup Cüreklibatır’ın oğlu, 'Fakir ve fukara’ çoban bir gencin ilkokuldan itibaren Maide Öğretmen’in teşviki ile günlük ve öykü yazmaya başladığını, Eskişehir’de ekranları arasında hikaye yarışmasında birinci olduğunu, 1955 yılında İstanbul ile Tıp Fakültesi’ni kazanarak tanıştığını, sanata ve yazmaya aşkını sürdürdüğünü anlatarak 1962 yılına Adana’da hekimlik yaptığına kadar anlattım. Araya ekleyeyim: İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni 1961 yılında bitirdi. Memleketi Eskişehir'de, yedek subay olarak askerliğini yaparken, Göksel Arsoy'un başrol oynadığı Şafak Bekçileri (1963) filminin çekimleri sırasında yönetmen Halit Refiğ'in dikkatini çekti. Askerliğini bitirdikten sonra Adana ve civarında doktorluk yaptı. Soyadının yanlış yazıldığını da dile getirmiştim. Hayranları için şunu da söyleyeyim: Soyadı birleşik bir kelimedir. C/Y dönüşümüyle Cürekli - Yürekli ve ikinci olarak Batur/Batır (bahadır, yiğit) sözcüklerinin birleşmesinden oluşmaktadır. İlk kelime mecazi (değişmeceli) anlamıyla dikkate alındığında ‘korkusuz yiğit’ manasına sahiptir. Ses dönüşümleri, memleketi olan Eskişehir'deki Kırım-Tatar kökenli toplulukların dillerinden kaynaklanmaktadır. *- BU KEZ ‘ARTİST YARIŞMASI’ BİRİNCİSİ OLDU Önceki yazılarımı okumayanlar, meraklılar ve yazının bütünü için tekrarlamakta yarar gördüm. Çünkü ben daha fazla sanat, yazın yönünü ele almaya çalıştım. Az bilinen bu yönünü anlatmaya gayret ediyorum. Şimdi büyük bir parantez açarak yazımın bilgilendirme ve hatırlatma yönüne geçiyorum: Fahrettin Cüreklibatır, yani Cüneyt Arkın;1963 yılında Artist dergisinin yarışmasında birinci oldu. Bir süre iş arayan Cüneyt Arkın, 1963'te Halit Refiğ'in teklifiyle sinema oyunculuğuna başladı ve 2 yıl içinde en az 30 film çevirdi. 1964 yılında oynadığı Gurbet Kuşları filminin finalindeki kavga sahnesi, Arkın'ın kariyerinde bir kırılma noktası oldu. Bir süre daha duygusal-romantik jön karakterlerini canlandırdıktan sonra yine Halit Refiğ'in önerisiyle aksiyon filmlerine yöneldi. Bu dönemde İstanbul'a gelen Medrano Sirki'nde altı ay süreyle akrobasi eğitimi aldı. Burada öğrendiklerini Malkoçoğlu ve Battalgazi serilerinde beyaz perdeye aktararak Türk sinemasına daha önce hiç örneği olmayan bir tarz getirdi. Kısa sürede avantür filmlerin en aranan oyuncusu hâline geldi. Romantik filmlerle başladığı sinema yaşantısını hareketli filmlerle sürdürse de birçok farklı türde karaktere can verdi. Kariyeri boyunca westernden komediye, macera filmlerinden toplumsal filmlere kadar değişik türde filmler çekti. Özellikle Maden (1978) ve Vatandaş Rıza (1979) filmleri, Cüneyt Arkın'ın kariyerinde özel bir yer kaplar. *- BİR TÜRLÜ YAYIMLANAMADI Yeni maceranın başlarında, 4 Ekim 1965 tarihli Perde dergisine tek başına kapak olur sayın jön. ‘Ben Cüneyt Arkın’ başlığı altında kaleme aldığı makalede şöyle der: ‘(…) Kukla, Soytarı, Güneşin Kokusu, Yıldızlar Toprağı Deldi, Çöp Tenekesi, Kötü̈ Adamlar, Aşk Şarkısı İstedi, Kalıt, İnsan Çiti gibi bir yığın hikâye yazdığımı söylemeliyim örneğin. Ama kötü̈ şeylerdi hepsi de. Vazgeçtim...’ Sinema kariyeri boyunca sıklıkla yazmakla ilişkisini vurgulayan röportajlar verir Cüneyt Arkın. Bunların en belirgini, en vurgulusu 7 Eylül 1968 tarihli Ses dergisinde çıkar. Okuduğumuza göre bir öykü̈ kitabı hazırlamakla meşguldür. Öyküleri yazan ‘Fahrettin’ olduğu için de onun imzasıyla çıkaracaktır kitabını. Başlığını da ‘Üzüntü̈ Çiçeği’ koymuştur. Charles Baudelaire’in Elem Çiçeklerini çağrıştıran isimli bu kitap yayımlanmaz. *- ZEKİ MÜREN’İN İSTEDİĞİNİ YAPAMADIM Ben bu arada yine bir parantez açarak Aile Dostum Zeki Müren’le olan bir konuşmamızı nakledeyim: ‘Bodrum’daki evinde idik. Sadece ismini vereceğim bir İstanbul gazetesinin ‘Mete’ isimli ünlü bir muhabir ve yazarının kendisini bir aydır sürekli aradığını ve randevu istediğini ve birkaç gün önce kabul ettiğini söyledi. Zamanın en meşhurlarından olan Mete Bey, ulusal gazetede bir ay çıkacak ve en azından bir hafta radyo ve televizyonda reklamının yapılacağı söyleşi dileğini ısrarla iletmiş. ‘Sen ne diyorsun?’ diye sordu… Ben de, ‘Kabul edilir bir teklif. Mete Bey şu anda Türkiye’nin en çok okunan bir gazetesinin en ünlü isimlerinden biri… ‘ dedim. ‘Madem sen istiyorsun, ben de bugün ‘Tamam’ diye kendisini arayacağım..’ dedi.. Sonra da bana döndü ve daha sonra birkaç kez daha şu teklifte bulundu: ‘Sen benim en yakınlarımdan birisin. Seninle olan dostluğum hiç kimse için yok. Sen hazır olduğun an, benim hayatımı yaz. Bunu isteyenler çıktı hep ‘hayır’ dedim. Hatta başlığını da şimdiden söylüyorum: ‘Boş Beşik’ olacak!.,’ Bir türlü bu işi gerek benim gerekse Zeki Müren’in uzun süre boş kalacağımız bir zaman olmadığı için gerçekleştiremedik. Zeki Müren’in bu önerisini İzmir’de birkaç gazeteci arkadaşımla paylaşmıştım, onlar benden daha fazla heyecanlanmışlardı… Hatta, ‘İşini boş ver, git Zeki Müren’in yanından ayrılma bu işe soyun’ demişlerdi. Sanıyorum, Zeki Müren bu önerisini, daha sonra patronum Dinç Bilgin ile Genel Yayın Yönetmenim Güngör Mengi’ye de konuyu açmıştı. Bu öneriyi yerine getirdiği zaman, Zeki Müren’in ‘Müze haline’ getirilen evindeki hep başköşede tuttuğu ‘El yapımı, ahşap yapım Beşik’ gözüme ilişti. Çünkü ailecek Zeki Müren’in evinde olduğumuz zamanlarda’ o beşiği ve bezden yapılmış bebekleri oynaması için kendisine veriyor, evin girişindeki hemen sağdaki odayı ona ayırıyordu. *- ODAKLANDIĞI NOKTA Şimdi konumuza devam edelim: 1950-60 aralığında yazılmış bu öykülerden yola çıkarak Cüreklibatır’ın edebî tarzı üzerine bir değerlendirme yapmak kısmen mümkün olabilir. Bütün bu metinlerde yalnızlık çeken bireyin hayata tutunma gücünü̈ sorgulamayı üstlenmiştir. Bunu yaparken de en çok tabiattan, insanlar arası çekişmelerden, kaynağı belirsiz korkulardan yararlanır. Ayrıca yazarın kapalı bir anlatımı benimsediğini, o yılların hâkim edebî tarzı toplumcu gerçekçilikten ısrarla uzak durduğunu ve olay örgüsü̈ yerine atmosfere odaklandığını söylenebilir. Bu unsurlar benimsediği bireyci yaklaşımla birleşince kaçınılmaz olarak daimî bir ‘ölüm düşüncesinin’ kıyısında dolaşır Cüreklibatır. *- EN SAĞLAM MALZEME: İNSAN Yazarak rahatlamaya çalışan, köşeye sıkışmış bir yazarın feryatlarını çağrıştıran satırlar, öyküler boyu tekrarlanır. Dekor değişse de atmosfer hep aynıdır. Yazma macerasının başındaki hemen her yazar gibi insanı tanımaya, onun gizlerini çözmeye elindeki en sağlam malzemeden başlamıştır Fahrettin, kendisinden. Ne yazık ki sonraki hayatının oyalamalarına takılıp yürümeye başladığı çetin yolun devamını getiremeyecek, attığı temelin üzerine beklenen tuğlaları bir turlü koyamayacaktır. Edebiyat parantezi onun için 1950’lerin ikinci yarısında açılıp 60’lara doğru taşan bu öykülerle birlikte kapanır. Hayatında bambaşka bir dönem başlamış, sinemaya girerek Cüneyt Arkın olmuştur. Daha çok anlatacaklarım var! **- (yasar.eyice@gmail.com)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ACİLDEN DE ÖNCELİKLİ

OKULUN DUVAR GAZETESİNDE ATATÜRK

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR