İZMİRLİ ÜNLÜ MODACI ''DELSEVİM

YAŞAR EYİCE *- NURLARDA YATSIN Halk Oyunlarımızın üstatlarından, kadim dostum Arif Okay’ın Çeşme Egesüs sitesi girişindeki ‘Kır kahvesi’ndeki lokma ve anma törenine katıldım. Kemalpaşa Tetra Pak’ın önemli isimlerinden Arif Okay’ın sevgili eşi Karşıyakalı Reyhan Sarsar Okay ise gençlikten bu yana büyük önem verdiğim bir arkadaşım… Lokma ve anma törenine gitmemezlik edemezdim. Reyhan ile meslektaş da sayılırım. Birlikte zamanın en büyük tirajlı gazetesinde Aydın Bilgin yönetiminde çalışmıştık. Sonra aynen Aynur Can gibi o da ‘Ben ayrılıyorum’ diyerek meslekten uzaklaşmışlardı. Şimdi bir günlüğüne bile yanımıza gelseler, ‘Usta gazeteciler’ diye ‘Şeref Divanı Üyeliğini’ kazanarak beratlarını alabilirler. Çünkü örnekleri var… Mesleği bırakmış gitmiş, başka işlerde çalışmış, sonra ‘Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer Kürkçü dükkânı’ örneğinde olduğu gibi bir şekilde bir yerlere girip adeta sığınanlar aramızda ’40 yıllık gazeteci’ gibi dolaşıyorlar. ‘Üstat’ olarak bilinen Arif Okay, İzmir’in en güvenli ve sağlıklı gazetecilerinden Sermet Öge’yi de birkaç kez, ‘Uluslararası Halk Oyunları’ Yarışmalarını izlemesi için anımsadığım kadarıyla İtalya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesine götürmüştü 1970’li yıllarda… Düşünebiliyor musunuz? ‘Ben Avrupa’da iken…’ diye hava atıldığı dönemlerde, yani gençliğimizde Bucalı Servet Öge İzmirli halk oyunları ekipleriyle birlikte Avrupa kentlerini geziyor, geldiğinde de etrafını sarıyor, hayran olarak onu dinliyorduk, seri yazılarını yazmadan önce… Acaba şimdi kaç kişi Sermet Öge’yi biliyor veya anıyor, ya da acar polis adliye muhabiri ile Türkçe’yi en iyi bilen ve kullanan bu arkadaşımızı anımsıyor, toplantılara davet ediyor? ‘Vefa olmazsa hiçbir şey olmaz!’ İnsanlar yaşarken anılmalıdır… *- İZMİRLİ MODACI ‘DELİ SEVİM!’ Eskilerden, yani 40- 50 yıldan söz ettik, günümüze geldik ya ben yine bir anımsatma yapayım… Bir zamanlar İzmir’in en ünlü modacılarından söz edeyim: Zühal Yorgancıoğlu, Hanife Çetiner ve şu anda 88 yaşında olan ‘Deli Sevim’ vardı. Sonra bizim dostumuz Ertan Kayıtkent de devreye girdi. Erten Kayıtkent’in babası da İzmir’in önemli modacılarından idi… Birkaç isim daha var ama şu anda çıkaramıyorum… İşte bunlardan ‘Deli Sevim’ de Arif Okay’ın lokma törenine gelmişti… ‘Bir yerden tanıyorum!’ diye düşünürken, Reyhan Sarsar Okay anımsattı. ‘Gocunmadığı’ için, lakabını kendisi de bildiği için İzmir’in meşhuru Deli Sevim’in hayat hikâyesini belirteyim: ‘Sevim Hanım terziliğe başladığında bir gence aşık olur. Ailesi vermez. Ama Sevim Hanım ‘Ben ona aşığım’ der… Sonunda alır bohçasını sevdiğine gider ve ailesinin rızası olmamasına rağmen evlenir. Ve ondan sonra ‘Ben gelinlik giymedim, artık sadece gelinlik dikeceğim’ der… Ve kendi ifadesine göre, ‘Ben mesleğimin de aşığı ve delisiyim’ der… Ve lakabı da ‘Deli Sevim’ olarak kalır ve İzmir’in ünlü modacılar literatürüne geçer. Yani işinin delisidir bu modacımız… *- SADECE ‘GÜZEL’ OLANLARA! Kendisinden izin almadım ama Reyhan Sarsar Okay’ın davetine gelen İzmir’in yine tanınmış öğretmenlerinden Özel Türk Koleji’nin emekli Türkçe öğretmeni Jale Par Hanım anlattı. ‘Benim gelinliğimi de Sevim Hanım dikmişti. Kayınvalidem ile kızkardeşi ile Sevim Hanım’a randevu almaya giderler. Zamanın en ünlü modacısı ‘Gelin güzel mi? diye sorar ve ardından ilave eder; ‘Çirkinse sakın getirmeyin! Ben sadece güzellere gelinlik diker, onları İzmir’in en güzel gelini yaparım, Gelinliğini onun güzelliğini ortaya çıkaracak şekilde yaparım ve kuaförüm ile makyüzüme talimat verir, buna göre yaptırırım.’ demişti… Düşünebiliyor musunuz? İzmir’deki modacıların yarım yüzyıl hatta daha öncesinde özel kuaförleri, makyözleri vardı… İstanbul’un olsun, başka kentlerin olsun bundan haberleri bile yoktu… İzmir o kadar iler bir şehirdi… Değerli Türkçe öğretmenimiz Jale Par Hanımefendiye, ben de Namık Kemal Lisesi’nden giden Almanca öğretmenimiz Muharrem Taşçılar’ı sordum… ‘Tanımaz mıyım, ben Almanca bölümlerine de giriyordum’ dedi… Bizim zamanımızda lise bitirme imtihanları oluyordu, ayrıca… Almanca imtihanı da üç öğretmenin huzurunda yapılıyordu… Ben Almanca derslerine de ‘Vekil öğretmen’ olarak giriyor ve daha öğrenci iken ders başında ‘2,5 lira’ alıyordum… Ben de her öğrenci arkadaşım gibi, Almanca kitabında istediğim bölümün açılması için ortasından bastırdım… Çünkü öğretmenler kitabı alıyor ve bir yeri açıyorlar, oradan soru soruyorlardı. ‘Akıllıyız ya!’ Tabii ki, düşündüğüm gibi oldu, kitap benim istediğim yerden imtihan heyetinin elinde açıldı… Benim mutlaka Almanca Öğretmeni olmamı isteyen ve öneren Muharrrem Taşçılar işte o an devreye girdi ve ‘Bir dakika’ deyip ‘senin istediğin yerden değil, bizim istediğimiz yerden!’ demez mi? Kalbimin nasıl çarptığını artık siz düşünün… Napolyon bile imtihandan korkuyormuş, savaşlardan değil… Bir o yandan bir bu yandan değişik sorular sordular, çoğu da kitap dışı idi… Ama rahatça atlattım.. Yani korktuğum gibi olmadı… Daha sonraki yıllarda da gerek Muherrem Taşçılar gerekse Prof. Dr. Oğuz Çataloğlu telefonla arayıp kendilerinden haber verdiler, benimle ilgili anıları oldu… Nasıl Namık Kemal Lisesi’nin çalışkan katiplerinden, yani memurlarından sevgili Numan Eskin beni arayıp buldu, güzellikleri halen paylaşıyorsa biz Namık Kemalliler hep böyleyiz… Birbirimizi arar sorarız… Bir şekilde mutlaka ve mutlaka birbirimizi tanır ve ortak noktada buluşuruz. Jale Par hocama yine anımsadığım kadarıyla Özel Türk Kolejinin müdürlüğünü de yapan Kemal Kemahlı hocamı da soracaktım. Ama Bornova Sabuncubeli’ndeki, Bedri (Bedrettin) Sunal Öğretmenlerimin kabirlerini bildiğim ve zaman bulunca ziyaret ettiğim için konuyu açmadım… Ama belki Karşıyaka’da oturduğunu öğrendiğim Muharrem Taşçılar Almanca öğretmenimi tekrar bulurum… Gazeteci- Yazar Okan Yüksel de bulabilir sanıyorum… Bu arada yazımı tamamlayayım: Modacı Deli Sevim’e, Jale Öğretmenimin kayınvalidesi ‘Gelin çok güzel’ deyip garanti vermişler… Sevim Hanım da görünce ‘İşte böyle!’ diyerek öyle güzel adeta üzerinde ‘konuşan’ bir gelinlik dikmiş… Tabii ki kuaföre nasıl saç modeli yapacağını, makyöze de talimatlarını vermiş… Ve nedenini şöyle anlatmış; ‘Güzel gelin benim reklamını yapıyor!’ Ben de görüşümü belirteyim: ‘Gelinin çirkini olmaz!’ Bu da önemli bir sözdür, yıllardan bu yana gelen… Birçok özdeyiş ve güzel hikâyeler fıkralar vardır bu konularda… ‘Senim anan güzel mi?’ lafı da bu yüzden çok kullanılır… Önemli olan yakıştırmaktır… Modacı Sevim Hanım da bu işin ustasıdır… Şunu da ilave edeyim: Sevim Hanım yanımızdan, daha doğrusu Arif Okay’ın lokmasını yiyip duasını okuduktan sonra giderken, ellerini göğe kaldırdı ve ‘Ben o gitmeden gitmeyeceğim!’ dedi… Acaba kimden söz etti! Anlayamadım! Bir modacıdan mı söz etti, bir akrabasından komşusundan mı? Kimden? Jale Par Öğretmenimize yine Türk Koleji emekli öğretmenlerinden, hikaye yazarı Savaş Ünlü’yü de sordum… Savaş Ünlü’nün kulağını çınlatırken, emekli bir İngilizce Öğretmeni hanım geldi. ‘Hocam merhaba!’ demesin mi? Meğer Jale Hanımın Özel Türk Koleji’nden öğrencisiymiş… ‘Aman yaşımızı kimse öğrenmesin?’ diye takıldı… Ben de ‘Duymadım, neymiş?’ diye sordum… *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ACİLDEN DE ÖNCELİKLİ

OKULUN DUVAR GAZETESİNDE ATATÜRK

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR