BAZI LAFLARI VE ADAMLARI UNUTMAMAK LAZIM

YAŞAR EYİCE *- İŞLERİ ORTALIĞI KARIŞTIRMAK Graham Fuller isimli bir Amerikalı çıkıyor ve şöyle diyor: ‘Türkler Kemalizm’i terk edip, ılımlı İslam’ı benimsemelidirler. Ilımlı İslam; Kemalizmi silmeye yönelik bir karşı devrimdir. Bu devrimin karşısındaki tek güç ise Türk ordusu ve ulusalcı aydınlardır. Bunların derhal, tasfiye edilmeleri gerekmektedir.’ İddiaya göre bu sözleri 2014 yılının Şubat ayında söylemişti, 28 Kasım 1937 doğumlu yazar ve siyasi analist Amerikalı… Ağzı olduğuna göre istediğini söylesin, istediğini yazsın… Ama tarafsızlığı tartışmalı olan bu adam 27 yıl CİA ile çalıştı.. Ayrıca İslamcı aşırıcılık konusunda özel yetiştirilmiş bir uzman… İran için de bazı şeyler karaladı, durdu… Siyasal İslam'ın Geleceği de dahil olmak üzere birçok kitabın yazarıdır. Bir ara Amerika Ulusal İstihbarat Konseyi Başkan yardımcısı bile oldu… Ben bu tipleri ‘Karanlık’ olarak adlandırıyorum… Bugün İstanbul’da Ukrayna ile Rusya arasındaki müzakereler yapılırken aklıma bu adam ve bunun gibiler geldi… Bunların işi ortalığı karıştırmak, bulandırmak, insanları birbirine kırdırmak… Tabii ki bu işin içinde para da var menfaat de… Sonuç olarak biz biz olalım gözümüzü dört açalım, her söyleyene ve söylenene de kulak asmayalım… Ama tedbiri de elden bırakmayalım… *- GERÇEK DIŞI İDDİA! Menemen Belediye Başkanı Aydın Pehlivan bir gazeteye verdiği beyanatta, İzmir Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanlığı‘nın, Menemen Belediyesi‘ne ikinci el kıyafet desteğinde bulunduğu ve yönetim değişikliğinin ardından bu kıyafetlerin geri alınmak istendiği iddiasını dile getirdi. İnsan bu haberi duyunca sinirleniyor… Ama bir de madalyonun diğer yüzü var. Bakalım durum gerçekten böyle mi? Araştırdık öğrendik: İzmir Büyükşehir Belediyesi ihtiyaç sahibi yurttaşlarımıza hiçbir şekilde ikinci el giyim desteği yapmıyor. Ayrıca sosyal yardım kapsamındaki giysi dağıtımları ihtiyaç sahiplerinin evlerine tek tek yapılıyor., hiçbir şekilde toplu malzeme teslimi söz konusu değil. İzmir Büyükşehir Belediyesi bu konuda ne diyor: Söyledikleri şu: ‘Söz konusu faaliyeti kapsamında tüm ilçe belediyelerimizin yaptığı ihtiyaç başvuruları, bireysel vatandaş başvurusu olarak kabul edilmekte, gerekli sosyal inceleme işlemleri tamamlandıktan sonra ihtiyaç duyulan malzemeler doğrudan başvuru sahiplerinin evlerine teslim edilmektedir. 11 metropol ilçemiz dışında yer alan ilçelerde ikamet eden ihtiyaç sahibi yurttaşların başvurularını daha hızlı çözüme kavuşturmak için İzmir Büyükşehir Belediyesi Yerel Hizmet Müdürlükleri ile Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanlığı’nın faaliyet konularına yönelik iş ve işlemler koordineli olarak yürütülmektedir. Sayın Pehlivan’ın ortaya attığı ‘oyun parklarını bile geri istediler’ şeklindeki bir diğer iddia da yine gerçeği yansıtmamaktadır. İlçenin çeşitli bölgelerinde montajı yapılacak 5 adet oyun grubu geçici olarak depolanması için Menemen Belediyesi şantiye alanına konulmuş, daha sonra Menemen’in Ayvacık, Ulus, Kır, Göktepe ve Villakent mahallelerine yerleştirilmiştir. Menemen Belediyesi’nin kullandığı İZSU’ya ait şişeleme tesisinin kira bedelinin artışı konusu ise 2015 yılında imzalanan 5 yıllık protokolün yenilenmesi kapsamında rutin bir uygulamadır. Burada Menemen Belediyesi'ne özel bir durum olmamakla birlikte, söz konusu fiyatlandırma Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanı görevdeyken tebliğ edilmiştir. İzmir Büyükşehir Belediyesi kentimizin 30 ilçesinde parti ayrımı yapmaksızın hizmetlerine devam etmekte, bu kapsamda Menemen’de de altyapıdan, sosyal hizmetlere kadar her alanda faaliyetlerini sürdürmektedir.’ Böyle siyaset mi olur? Herkes birbirini suçluyor… Bırakın bunu be kardeşim, neden başkan oluyorsunuz ya da vekillik yapıyorsunuz… Hizmet için değil mi? Herkes halkın huzuru için çalışsın, ortalığı karıştırmasın… Puslu havalardan, karşılıklı suçlamalardan kimlerin kazançlı çıktıklarını biliyoruz…. Ama dikkat! *- VATANDAŞ NEYE BAKIYOR Bu hikâyeyi hafta başında ya da tatil günü paylaşacaktım. ‘Gününüz iyi ve keyifli geçsin’ düşüncesi ile.. Kısmet bu güne imiş… Aslında meraklı okuyucularıma mesaj ve destek vermek için paylaşım yapıyorum. Yani ‘Kalemi elinize alın!’ önerisinde bulunduklarıma ‘Siz de başarırsınız!’ mesajını, şimdi Orhan Tumuçin Karaca’dan aldığım, öğrendiğim ‘rakı ile çayın ayrılığını’ paylaşayım, İzmirli bir hemşehrimiz yazmış; *- DOĞMA BÜYÜME İstanbul’a son gidişimde bindiğim taksinin şoförü, tıkanmış trafiği, mutsuz insanları, birbirinden sembolik anlamda da kopmuş insanları, havadaki şiddeti, havanın açık olmasına rağmen renksiz oluşunu seyredip ‘Bu memleket nasıl böyle oldu?’ dedi, ağzının içinden… Dışarı da benim seyrettiğim manzaraya anı manayı mı yüklüyordu bilemem ama benim için iyi bir malzemeydi… ‘Sizin fikriniz nedir, mutlaka bir fikriniz vardır.’ dedim. ‘Arabayı öğleden sonra şoföre veriyorum.’ dedi. Yani taksi şoförü olmadığını belli ederek, konuşmamızın statüsünü yukarı çekti… ‘Aa öylemi?’ dedim. ‘Aslında doğma büyüme buralıyım, şu koca şehirde yapacak bir şey bulamıyorum, o nedenle eski alışkanlık işte. Dünyanın tadı da kaçtı, tonlarca tatlandırıcı yapıyorlar güya.’ ‘Sizce neden kaçtı?’ ‘Bütün mesele rakı ile çayın ayrılığında başladı. Ne zaman rakı içenle çay içen masaları ayırdı, tat bozuldu. Hayatımda hiç rakı içmedim ama en kral rakıcı balıkçılar, meyhaneciler arkadaşımdı. Arkadaşlarım rakı içmeye giderken beni de çağırdı. Rakı içenle çay içenin sohbetleri renk-ahenkti, bir arada yaşamaktı. Ne oldu ne ara her şey bitti anlayamadım. Filin ölümü yaklaşınca mezarlığa yakın yerlerde yaşarmış. Bizde fil misali zaman dolduruyoruz, bizim mezarlıkta buralar işte. İnsanlar fikirsiz kaldı sanki herkesin fikri kendine kalınca da renksiz, bezgin oldu. Aynı fikir yeni fikir olmaz, olanda bu işte…’ ‘Bir insanın başına gelebilecek en berbat şey kendi fikriyle baş başa kalmasıdır. Hatta bu iğrenç bir durumdur ve korkunç bir yalnızlıktır mı diyorsunuz?’ ‘Aynen öyle! Bir fikri bin kişi konuşsa ne olur? Allah kimseye böyle bir dert vermesin. Yalnızlık niye zordur, kendi fikrinle kalmaktır da ondan zordur…’ İçimden ‘Bi de bu ülke felsefeci yetiştiremiyor’ diyorlar. Meğer adamlar taksi şoförlüğü yapıyormuş.” diye düşünerek, adresin son kısmını tarif ettim. *- TADI TUZU ‘Çocuğunuz burada okuyor galiba.’ dedi. ‘Evet.’ dedim. ‘Ne okursan oku bu memlekette, kitapların yazarları da işi bozdu onlarda masaları ayırdı. Adam rakısını içerken sana içmeme sebebini bir kere sormuştur. Sende içtiğini bildiğin için, neden içiyorsun? dememişsindir. Ortak konu içilen değil ortak konu dünyanın tadı tuzudur, daha ne kadar güzel olabileceğidir. Hiç bir arkadaşım bensiz masa kurmadı ben içmediğim halde, bi ben değil eskiden herkes böyleydi. Şimdi herkes kendisiyle içsin, aynı lafları sıralasın bakalım.’ *-TEK BAŞINA Arabadan inip yürümeye başladım. Eskiden çok fazla gözlenmeyen ama şimdi rakıya devam ederken bir yandan da durmadan çay içmelerinin sebebi ‘acaba sembolik anlamda rakıyla çayı bir arada tutmak mı?’ diye geçti aklımdan ama hemen vazgeçtim. Taksi sahibinin dediği gibi, ‘fikir aynı olunca, konuşulanlar sürekli tekrarlanınca bunun bir manası yoktu. Rakıyla çay ayrılmış büyü bozulmuş, fikirler aynılaşmış, aynı fikirde bir insana dönmüştü. Şimdi bir insan tek başına ya rakı, ya da çay içiyordu’ Bir yazarımız taksi sürücüsü ile konuşmasını anlatmış. Yazar olmak isteyen dostlar siz de bir esnafla, arkadaşınızla, komşunuzla, sıradan birisiyle sohbet edin ve bunları biraz da aklınızdan geçenleri ekleyerek yazın, mutlaka tiryakiniz olanlar olacaktır…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ACİLDEN DE ÖNCELİKLİ

OKULUN DUVAR GAZETESİNDE ATATÜRK

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR