SÖYLEMEK ÇOK ZOR!

YAŞAR EYİCE *- SIKINTILARI UNUTALIM Genç ve dinamik gazeteci arkadaşım Halide Demir Polatlı ile yeni yılı konuşurken 2021 için özetle şöyle dedi: ‘Hatırlamak dahi istemediğim bir yıl! Bir an önce bitsin. Yeni yıl sağlık, huzur, bereket getirsin!’ Aydan Tuncayengin’in belirttiği gibi ‘Acılar ve sıkıntılardan kurtulmak elimizde. Mücadelemiz yeni başlıyor. Kötülük ve çirkinlik büyüyor. Başaracağız, başarmalıyız. Atatürk’ün ilkelerini korumak zorundayız!...’ Bu konuşmalar bana bir üzüntü sonucu doğan bir eseri anımsattı. En iyisi ben sözü geçen hafta yani binlerce, milyonlarca insanımıza hayır getirtmeyen 2021’in sonuna doğru kaybettiğimiz Prof. Dr. Alaaddin Yavaşça’nın yaşamından bir kesintiyi aktarayım… *- ÜNLÜ OLMAK DA İŞE YARAMIYOR Faruk Nafiz Çamlıbel iki çocuğunun coğrafya öğretmeni annesi Azize Hanım hastalanınca, tanıdığı olan kadın doğum doktoru Alaaddin Yavaşça’ya danışır. Yavaşça, Şair ile eşini kendisinden daha tecrübeli olan hocasına götürür ve o doktor kanser teşhisini koyar. Alaaddin Yavaşça’nın dilinden olay şöyledir: ‘Faruk Nafiz Çamlıbel`i bilirsiniz. Gelmiş geçmiş şairlerin en büyüklerinden biridir Çamlıbel. Çok iyi, sevdiğim bir dostumdu o benim. Yaşı elbette benden ileriydi ama saygı dolu bir ahbaplık vardı aramızda. Bir gün muayenehaneme geldi. O zamanların çok meşhur ve yanına varmayı bırakın, randevu almak için bile ter dökülen bir genel cerrah hocamız vardı. Eşinin rahatsız olduğunu söyledi. O cerrah hocamıza göstermemiz için yardım talep etti. Hocayı iyi tanıyordum. Aradım, söyledim yanına çağırdı bizi. Hanımefendiyi muayene etti. Sonra beni yanına çağırdı ve teşhisini söyledi: ‘Alâeddin kardeşim, durum fena! Göğüsten başlamış tüm koltuk altını sarmış kanser. Mutlaka vücudun başka yerlerinde de metastaz yapmıştır. Bu hastayı hiçbir şekilde ameliyat etmek istemem. Hekim olarak yapacağımız ilaçlar verip ömrünün son demlerini mümkün olduğunca ağrısız geçirmesini sağlamaktan ibarettir.’ Ben yıkıldım duyunca. Nasıl söyleyeceğim ki bunu Faruk Nafiz Bey`e. Eşinin üzerine titreyen, ona delice sevdalı bir adam. Kırılgan, duygulu, şair bir adam. Nasıl derim, nasıl söylerim? Ben o dev şairin koluna girip; ‘Gel biraz yürüyelim üstat` dedim. Bin dereden bin su getirir gibi anlatabildim acı tabloyu ona. Hiçbir şey söylemedi. Çıt bile çıkarmadı gitti. Yıkıldı ama bir süre sonra hanımefendi vefat edince geldi esas yıkımı... Haftalar sonra yine geldi bana. Omuzları, avurtları çökmüş, gözleri kan çanağı bir halde.. Cebinden katlanmış bir kâğıt çıkartıp açtı, uzattı. ‘Bunu yazdım. Bestelersen sevinirim’ dedi ve yine çıktı gitti! ‘Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok. Bir yer ki sevenle, sevilenlerden eser yok. Bezminde kadeh kırdığımız sevgililer yok. Bir yer ki sevenle sevilenlerden eser yok. Makam : Hicaz / Usûl: Düyek, Güftekâr: Fâruk Nâfiz Çamlıbel, Bestekâr: Alâeddin Yavaşça, Anlarına saygıyla… *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ACİLDEN DE ÖNCELİKLİ

OKULUN DUVAR GAZETESİNDE ATATÜRK

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR