YARDIMSEVERLERE TATİL YOK

YAŞAR EYİCE *- TECRÜBE SÖYLETTİRİYOR Erkekleri de ‘onursal üye’ olarak aralarına ele alan Çeşme Kadın Dayanışma Derneği’nin çalışkan üyelerinden Selma Artar’dan şu mesaji aldım: ‘Bizde hafta sonu tatili de, dinlenme de yok!’ diye… Bir gün önce ise Başkan Nermin Ekinci’yi İstanbul’a yolcu etmişlerdi. Sanıyorum; Önümüzdeki günlerde Çeşme Kadın Dayanışma Derneği’nden güzel yani vatandaşı ilgilendiren haberler alacağız. Çeşmeli Hayırseverlerin önemli katkısı ile Pazar günü ihtiyaç sahibi çocuklar ve ailelerini yeni montlar, kıyafetler, elbiselerin dağıtımı ile mutlu ettiler… Bu arada aklıma Urla Atatürk Mahallesi’nin çalışkan ve hayırsever muhtarı Rahime Tekin aklıma geldi. Ayrıldığı eşine kızdığı için evladına da babalık yapmayan, bırakın vicdanı yardımları, hukukileri de bin bir hile ile vermekten kaçınan babayı konuşmuş ve ‘Bu evladımızı ve annesini bana gönderin!’ deyişine anımsadım… Kendisine kayıtlı olan Gazeteci Ünal Tümin de şöyle demişti; ‘Bizim muhtarımız harika bir insan. Sıkıntısı olanı Muhtar Rahime Tekin’e gönder!’ Nasıl Çeşme Kadın Danışma Derneği ‘tam gaz’ tatil falan bilmeden çalışıp koşuşturuyorsa Urla Kum denizinin bağlı olduğu İskele girişindeki Atatürk Mahallesi Muhtarı Rahime Tekin için de aynı sözleri söyleyebiliriz. Şunu da söyleyeyim: Muhtar Hanım da, Çeşmeli kadınlar da beni tanımazlar, bilmezler… Yani ‘merhaba’ deyişimiz, karşılaşmamız hiç olmamıştır… Ama ben tecrübeme dayanarak, özellikle gençler ve çalışanlar için bir şeyler karalamak istiyorum… *- TANIMAK KOLAY DEĞİLDİR Başarının anahtarı nedir? Bu sorunun anahtarını kolay kolay hiç kimse bilmez! Ama; Başarısızlığın anahtarını insanlar çok geç de olsa öğrenir! Çünkü; Herkesi memnun etmeye çalışmanın ne kadar zor olduğu kadar, imkansız olduğu da ortadadır. Sonuç mu? ‘Çok iyi!’ dediğimiz, met ettiğimiz, önünde eğilip ceket iliklediklerimizin de aslında başarımızı önlediklerini öğrendiğimizde çok geç kaldığımızı, kaldığınızı fark ettiğiniz zaman, ‘iyi ve doğru’yu gördüğünüz andır. Sakın ve sakın… Kim olursa olsun, ‘Çok iyi’ demeyin… İyinin, güzelin önüne ‘çok’ gibi, güçlendirici sözcük koymayın… Şöyle enikonu geriye doğru bir bakın belki söylediklerimin doğru olduğunu anlayacağınızı düşünüyorum… Sonrasını söyleyeyim: Ne diyeceğinizi: ‘Hakkımı helal etmiyorum! Onların vicdanı rahatsa benim de rahat olur! Canımın yandığı kadar canları yansın!’ Bu durumda günde en az 3 kez güldüğünüz de olur! Şaşırdınız değil mi? Bu gülümsemelerin nedeni şundandır; ‘Sinirden!..’ İnanın hepimize en iyi gelecek ilaç bir ‘selam’dır… Selam almak, selam vermek ruhumuzu da dinlendirir, beynimizi de… En iyi iyilik de budur… Selam sizi mutlaka gülümsetir… Belki de bu durumda; İhtiyacımız olan tek şey; değer verince değişmeyen insanlardır… ‘İnsanlar balık gibidir!’ de diyebiliriz; Balık sudan çıkınca, insan da insanlıktan çıkınca ölür!.. Ernesto ne demiş? Yağmur komünisttir; Çünkü herkese eşit yağar! Rüzgar ise kapitalisttir; Zayıf olanı yıkar!... İşin özü şudur: Hiç kimsenin ilgisine ihtiyaç duymadığın gün; olgunlaşırsın, Hiç kimseden beklentiye girmediğin an; yara almazsın, Hiç kimseye bağımlı kalmazsan; kazanırsın… Sakın ve sakın hiç kimseyi, sana işverenden tutun da, şefine, müdürüne, iş bulana ve de siyasetçilere ‘Çok çok iyi!’, ‘Dünya iyisi!’, ‘Hayırsever’, ‘Yardımsever’ gibi gerçekte hak etmediği sözcükleri söyleme… Sana belki küçük bir faydası olmuştur, ama çok kişinin mutlaka canını yakmıştır, hele bu zamanda o makama çok kolay gelmiş ve getirilmiştir… İnsan kullanmada da üzerlerine yoktur… Acı ama gerçek bu… Tabii ki istisnalar ayrıdır… Bunu da siz değil, bir başkası söylesin… *- ARADAKİ FARKI BULUN Son zamanlarda ekonomi neredeyse sağlığın bile önüne geçti. Halbuki biz her zaman ‘önce sağlık!’ diyen bir milletiz. Fakat; çoğunluk ‘Para olmadan sağlık da olmuyor!’ demeye başladı. Basit bir örnek vereyim: Grip aşısını belli yaşın üzerindekilere devletimiz ücretsiz veriyordu. Hâlâ veriyor… Ama nasıl? Belli zamanlarda belli sayıda aşı veriliyor eczanelere… Haberiniz varsa, aile hekimine yazdırıp alıyor ve yaptırıyorsunuz… Ya yoksa! Bizim olduğu gibi, 85 TL verip aşınızı alıyor ve yaptırabiliyorsunuz? Yani sözünüz paraya geçiyor… Anlamadığım nokta şu: Bir kentte ne kadar emekli ya da yaşı ileride olduğu belli değil mi? Neredeyse her adımımız kayıtlı olduğuna göre bu işte bir tuhaflık yok mu? ‘Ucuz ekmek kuyruğu’ gibi neredeyse yine kuyruk olacağız eczanelerin önünde… Doktorların ifadesine göre ‘grip aşılarını’ da en geç Aralık ayının ortasına kadar yaptırmamız lazım… Birkaç gün önce bir İzmir gazetemizde ‘Aşı yetişmiyor!’ diye birinci sayfa haberi vardı. Bu ithal ‘grip aşısı’ değil, diğer normal aşıların anlatımı idi. AKP’li bir yöneticinin ‘Akaryakıt istasyonlarında benzin kuyruğu yok! Bu teröristlerin işi… Kuyruk araç çokluğundan oluşuyor!’ diyerek bizleri aydınlatması gibi… *- İSTİKRAR İÇİN Ekonomistlere ve iş insanlarının belirttiklerine göre; Bir ekonominin sağlıklı işleyişi ve refah üretebilmesi için ‘kur istikrarı’ temel unsurdur. Döviz kuru ekonomideki mal ve hizmet alışverişlerini mümkün kılan fiyat oluşumunun temel öğesidir. Kurlardaki istikrarsızlık ticaret esnasındaki fiyat oluşumuna imkân vermediği için üretim, iç piyasadaki alışveriş ve dış ticaret durma noktasına getirebilir. İddiaya göre; Mali kesimdeki işlemler beklemeye geçmiştir. Reel sektör ve mali sektördeki bu aksamalar, istihdam ve yatırımları olumsuz etkileyeceği gibi, gelir dağılımında da ciddi bozulmalar yaratacaktır. Ama AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan İzmir’in bizim misafirimizdi. Menemen’de kalabalığa yaptığı konuşmada konuya değindi ve faizlerin inişini anlattı. Her ne kadar muhalefet karşı gelse de, ‘Ben iyi ekonomistim’ diyen Reis, bazı iş insanlarına da çatarak, ‘Sizin için faizi indirdik! Alın ve yatırım yapın!’ diyerek ellerini bir noktada taşın altına sokmaya davet ediyor. Şu da uygulanıyor: Ekonomi biliminin gerekliliklerine uygun piyasa yönetimi anlayışı… Hatırlayanlar olacaktır; Piyasa dinamikleri dışında, geçmişte denenen ve başarısız sonuçlar alınan yöntemler de olmuştur. Yine anımsatalım: 2001 krizi sonrası uygulanan politikaların çok başarılı olduğunu ve bunun sonucunda 2002-2013 yılları arasında ülkemiz, GSYH’sının 12.500 dolara kadar çıkarak, Orta Gelir Tuzağını aşma noktasına gelmiş olduğumuzu unutmayalım… Her zaman hepimizin istediği ve savunduğu şudur: Adil, şeffaf, hesap verebilir ve liyakat esaslı bir anlayış ile direnci artırılmış, öngörülebilir bir ekonomi politikası yürürlükte olmalıdır. Sonuç olarak; memleketimize, topluma güvenen iş insanlarımızın da desteğiyle, ‘Karanlık günler ve güçler’ geride kalacaktır. Yazımı küçük bir piyasa örneğiyle kapatayım: Karşılıkla iki dükkan; Birinin tabelasında ‘Malatya Pazarı’ yazıyor, diğerinde ‘Gaziantep Pazarı’... Birinde keçi boynuzu 55 TL. diğerinde 40 TL… Neden farklı? Başka şehirlerden mi geliyor? Ya da biri dağdan, diğeri ovadan mı toplanıyor? Matematikçilere sormak, ‘Farkı bulun?’ diye sormak lazım… *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BÖYLE BİR ANLAŞMA GÖRÜLMEDİ... DENİZİ YOK ANLAŞMAYA LİMANLAR KONULDU...

ANAHTARI SİZDE OLMALI

SAHTEKARLIĞI NORMAL KARŞILIYOR!