KAZANÇLARI BUNDAN...

YAŞAR EYİCE *- GÜCE TAPANLAR! Adını bilmediğim kişi anlatıyor: ‘Bizim ülkemizde adalet sağlayıcılar; avukatlar, savcılar, genel bir etik problemi var. Çevrenize bir bakın! Adalet sağlamayı amaç edinmiş kaç hukukçu var? Hangi avukat ‘Hak yerini bulsun!’ diye, girdiği mahkemeyi kaybetmeyi seçer? Bir fıkra vardır: Avukatın birinin oğlu da avukat olur! Gün gelir işlerini ona devreder. Bir gün oğul gelir ve babasına der ki; ‘Senden daha iyi avukatım. Senin 20 yıldır bitiremediğin davayı ben bitirdim!’ Babası da Aferin çok iyi yapmışsın!’ der ve ‘Ben seni o dava ile okutmuştum’ diye devam eder… Benzer fıkralar, doktorlar, terziler, kısacası her meslek grubu için üretilmiştir. Mutlaka her mesleğin içinde çok önemli, çok dürüst, çok güvenliler var. Geçenlerde Karşıyaka’dan Sedat ismindeki bir arkadaşım sohbet sırasında çok güvendiği bir emlakçıdan söz etti. Bizler önceleri bu kişilere ‘simsar’ derdik, sonra adları komisyoncu oldu… Şimdi ‘emlak danışmanları’ olarak geçiyorlar… Yabancı sözcüklerden türeyen isimler de var… Yani her işte en önemli konu; güven olmalı… Bir de ‘kaos’ var… Ve bundan yararlananlar! Hukuktan söz açılmışken devam edeyim: Avukatlık da çok önemli mesleklerden biri. Ama mesleklerini sürdürebilmeleri için, bir kaosun olması lazım! Problemler zincirinin olması lazım! Her şey günlük gülistanlık olsa kimin avukata ihtiyacı olabilir? Derinlemesine girersek, birçok meslek gibi, kendi içinde çelişkileri olan bir meslek gibi görünüyor bana… Yerel siyasette de böyle değil mi? Belediyeler olsun, politikacılar olsun… Nedense her işte ‘etkin’ rol oynamaya çalışırlar… Her şeye burunlarını sokarlar… Hep ‘Adalet duygusundan’ söz ederler, ama siz hiç ‘Adalet duygusunun’ böyle yerlere tam olarak yerleştiğini gördünüz mü? Çünkü bizim gibi toplumlar hep ‘güce’ taparlar… Sözde güçlü liderlere, otoriter makamlara, ‘tanrı yetkisi’ veriyoruz, belki de farkında olmadan… O liderler, o yöneticiler; bir gücün somutlaşmış versiyonu olarak karşımıza çıkıyorlar. Eskiden de derlerdi ya; sultanlar için ‘Allah’ın yeryüzündeki gölgesi ‘ diye… Aslında bu gölge değil… Kendilerini tanrı gibi görüp, tanrı gibi gösterirlerdi… Biz sadece, tanımını değiştiriyoruz, belli nedenler yüzünden… Valiler, kaymakamlar devletin önemli temsilcileri için de görüşümüz genelde aynıdır… Gücü temsil ederler, güç onların elinde ve ağzındadır… Bir de bunların yanında küçük kutucuklar halinde olanlar… Kendimizi güvende hissedebilmemiz için bunlara ihtiyacımız var… Bunu, yani psikolojiye göre bu ‘güce tapan toplumları’ Ortadoğu ülkelerinde’ görüyor, rastlıyoruz… Avrupa ülkelerinde yok gibidir, göremezsiniz… Bizi geçiyorum; Irak’ta, Suriye’de vardır… Yaygın ve çok net olarak zihinlerimiz yerleşmiş ve yerleştirilmiştir. Yanlış için, yanlış karar ve hareket için sıkı mı, karşı gelmek eleştirmek. Önce yakınınızdan tepki gelir, aykırı saydıkları düşünceniz için… Daha somut örnek vereyim; Hadi bir memura, ‘Ben seninle aynı haklara sahibim!’ diyerek ‘Görevini yap!’ deyin bakalım? Ya da ‘Benim işimi yarına bırakma’ diyebilir misiniz? Ezilip, büzülüp, küçülüp yalvar yakar bir şekilde görevi olana işinizi yaptırmaya çalışırsınız… En basitinden sesinize bile ayar vermek zorundasınız… Çünkü o gücü temsil etmektedir, algımıza göre… Özetle ‘Yasalar her kesin üzerindedir!’ diyemeyiz, boyun eğer, bizim destek ve güç verdiğimiz kişilerin önünde hep hazır olda dururuz… Gaziemir Belediye Başkanı Halil Arda, İzmir’in Çernobil’i olarak bilinen ve 500 bin tondan fazla olduğu tahmin edilen Emrez Mahallesi’ndeki nükleer atıkların kaldırılması için başlattığı Duran Adam eyleminin onuncusunu yaptı. Sonuç alındı mı? Alınacak mı? Ben bilmiyorum, siz biliyor musunuz? Kaçınız, kaçımız destek veriyor? ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın?’ düşüncesi güçlülere karşı… *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ACİLDEN DE ÖNCELİKLİ

OKULUN DUVAR GAZETESİNDE ATATÜRK

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR