Yazıyoruz ama boşuna
*- Bornova Küçükpark
daha çok yangın ve olaya gebe... Umarım sabahki yangından ders çıkaranlar
olmuştur...
YAŞAR EYİCE
*-
Nereden başlayacağımı
bilmiyorum...
Ama konuyu nereye
getireceğimi önce söyleyeyim, sonra da çok önceki yıllardan bu yana doğru
geleyim:
Bu sabah yani 13 Ocak
2020 Pazartesi günü Bornova Kazimdirik Mahallesi 162 Sokakta yangın çıktı.
Bir işyeri yani kafe
tamamen yandı.
Apartman ve çevrede
büyük maddi hasar meydana geldi.
Çok şükür can kaybı
yok!
Sabahtan bu yana Sosyal
Medya’da çeşitli yorumlar...
Örneğin Hülya Bilir
Türksoy, yangını duyunca şunları yazmış:
‘Bornova büyük geçmiş
olsun...
Yıllardır Küçükpark ı
yazıyorum...
Sokak başında ‘ayağına
sıkarız’ diyen adamlar bugün at koşturuyor.. Belediye zabıta vatandaşı
dinlemiyor...
Ya bu yangın arka
binalara sıçrasa...
Arka sokak barların
otoparkı gibi...
Kaç kez şikayet
edildi..
Bahçeler bodrum katları
sanayi tüpü dolu..
Yerel yönetim umrunda
değil..
Geçtiğimiz yıllarda
yine böyle bir yangında bodrum kata kaçan gençler diri diri bağıra bağıra
yandılar.
Kokusu aylarca
hissedildi..
Nasıl bir vicdanınız
var..
Yazıklar olsun.’
*-
Bizim Mahalle Küçükpark’ı
ve sakinlerini de tanıtayım..
Yüzlerce binlerce
öğrenci var...
Herkesin de bir anısı
bulunuyor...
Ve de İzmir’in en
kalabalık cadde ve sokakları burada...
Kemeraltı ya da
Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nin kalabalığı bile metro sokağı (166 Sokak)
ya da yangın çıkan 162 sokağın yanında sessiz ve tenha kalır..
Orada hayat hava
kararınca ya da belli saatte biter.
Ama Bornova Küçükpark’ta
öyle mi?
Methini duyan koşup
geliyor buraya...
Özellikle barların....
Ya da başka şeylerin...
Yani öğrencilere ek
bunları da düşünün...
Kendilerini öğrenci
diye tanıtanlar da var...
Yani her çeşit insan
burada...
Bu yüzden birçok kişi
de ya evini kiraya vererek, ya da satarak daha sakin yerleri tercih ediyor....
Ama gönlü hep burada...
Hiç unutmuyorum;
Öğrenciliğinden bu yana
tanıdığım rahmetli Prof. Dr. Tanju Nemli’nin ve sevgili eşi Prof. Dr. Yıldız
Nemli’nin bir gün yolda, ‘Vallahi buradan ayrılamıyoruz, burayı seviyoruz’
deyişleri kulağımdan gitmiyor.
Ve de yıllar önce nufus
sayımı için gelen anketör öğretmenin şu cümlesi de, ‘Sizin sokakta hiç lise
mezunu yok mu? Herkes üniversite mezunu... Ya da profesör...’
Bornova Profesörler
Sitesi değil Küçükpark ama çok yıllar önce görevli bir öğretmen sosyal yapıyı
özetlemişti...
*-
Ve Küçükpark’a ilk
hizmeti çok yıllar sonra Yine Profesör bir Kadın Başkan Prof. Dr. Aysel Egemen
yapmıştı, yolları ele alarak.
Daha sonra ‘Sevgi
Yolları’ moda oldu...
Konak’ın ilk kurucu
belediye başkanı rahmetli Süha Baykal, Efes Oteli’nin arka yan sokağını ‘sevgi
yolu’ yaptı...
Sıra Bornova’ya da
geldi...
Belki de birçok kişi
gibi biz de sevinmiştik..
Süs havuzları
yapılacak, oturma grupları oluşturulacak, cadde şeklindeki sokağımız
ağaçlandırılacak ve de trafiğe da kapatılacak.
Küçükpark ile birleştirilecek...
Ve o günleri de
yine sokağımız esnafından ‘Nevzat Bebe’nin
sahibi arkadaşımız Nevzat Karagülle
şöyle anlatıyor:
‘İsmini vermeyeyim.
O bilir zaten kendini !
Benim de o sokakta
olduğum dönem ve o dönemin başkanı Küçükpark’ta bir toplantı düzenledi.
O zamanki esnaf ve bazı
komsular, k.parklı oradaydık.
‘Bu sokak Alsancak’taki
gibi Sevgi Sokagı olacak!’ dedi...
Önce anlayamadık!
İtiraz eden de olmadı.
Sonra o sokakta oturan
bazı prof. Eşleri, önde gelen isimlerin eşleri ve ben belediyeye başkana çıktık.
Başkana yakınlığım
olmasına rağmen gittik!
Böyle bir şeyin sakıncalı
olabileceğini anlattık.
Yani olabilecekler
ortada idi..
Ama maalesef dinleyen
olmadı.
Bedava versen kimsenin tutmayacağı
boş dükkanlar, birer birer ranta kurban gitti, hepi ruhsat aldı.
Beni de mal sahibi
tahliye ettirdi...
Sonra kafe oldu...
Geriye dönüş olur mu?
*-
Meçhul bir dönemin başkanına,
gazeteteci, orada ikamet eden arkadaşımız Yaşar Eyice, televizyon proğramında, ‘Başkanım
ne olacak bu Küçük Parkın hali?’ dediğinde, ‘Üniversitenin içinde yapılan yere
hepsini taşıyacağız’ demişti.
Ben de dinledim ama
hala taşınacaklar..
İmkanları olanlar sattı
kaçtı, işi gergi orada kalmak zorunda kalanlar kaldı..
Büyük geçmiş olsun!’
Nevzat Kardeşimiz benim
canlı yayın televizyon programlarının birini anımsamış ve yazmış...
Ama şunu söyleyeyim:
Şimdi Kampüse çok gözel
bir camii yapıldı.
Sanıyorum 20 milyar liranın üzerinde bir para harcandı.
Rektör de yapım
süresince ne kadar bakan ya da üst yönetici varsa gösterip gösterip iyi puan
aldı.
*-
Yerli esnaf yok gibi..
Nevzat Karagülle’nin
belirttiği gibi uzaklardan gelenler yalnız ‘Tülay Aktaş Sevgi Yolu’ adı ve
tabelası konan 162 sokaktaki bırakıl sonradan getirilen ve dikilen ağaçları,
önceden var olanları da tek tek yok ettiler.
Havuzlar kırılıp
parçalandı...
Tabii ki oturma
gurupları da...
Işıklandırmalar da...
İlk açılan Dıgıl Sanat
Kahvesi idi....
Bodrum’dan gelmişti,
Karşıyaka’ya gitti...
Yani sanatın ve
internet kafelerin yerini de başka kafeler aldı.
Sürekli el
değiştirmeler oldu...
Cinayetler de işlendi
çevrede...
Parası olan konuştu...
Çevre da biraheneler de
yer buldu...
*-
Yeni düzenleme diye her
yer beton oldu...
Bunlar nasıl okul
bitirmişler?
Halbuki sürekli olarak
bizlerin parasıyla yurt dışı seyahatlerine gidiyorlar.
Yalnız teknik adamlar,
teknokrat ve bürokratlar değil..
Her partiden meclis
üyeleri...
Bu arada söyleyeyim:
Bornova Belediye
Meclisi’nde kaç tane Bornovalı var bilmiyorum...
Kendilerini de
tanımıyorum...
Onlar da seçildiler, ‘iş
bitti!’ diyorlar..
Bugün için demiyorum...
Dün de, önceki gün de
böyleydi...
Belki de adamlar,
kadınlar haklı...
Geldikleri yerde bir
şeyler yapmalılar...
Bu da politika ile
olur...
Birleşirsin, partilere
kendi adamlarını yerleştirirsin, biri olmazsa diğeri dersin, olur biter..
Zaten bir araştırma
yapın, yerel yönetimlerde, yerel yani yerli insanlar hemen hemen yok gibiidr.
Çünkü onların bir
şekilde işleri vardır.
Beklentileri de
yoktur...
Duaları benim gibidir, ‘kimseye
muhtaç olmayayım yeter!’
Sağ elimiz sol elimize,
sol elimiz sağ elimize muhtaç olmasın...
İşte ucube şekle hem de
büyük paralar harcanarak getirilen Küçük Park’ta yollar daraltıldı, bariyerler
konuldu..
Yerli halktan, fikirlerine
bayıldığım sohbetine doğum olmayan Ümit Kundakçı kaç kez, ‘Belediyeye gidelim,
sorunları anlatalım?’ önerisinde bulundu...
Ama bir türlü
gidemedik...
Bu yeni bir konu
değil...
Ama gerek o, gerekse
komşular hep gördüğümüz, rastladığımız yetkililere ‘Yapmayın, etmeyin!’ dedik,
dinletemedik...
Örnek olarak, 13 Kasım
2003’te,16 Olgun Çelebi Apartmanı cafe yangınırı gösterdik..
9 Üniversiteli gencimiz, böyle çıkan kafe
yangınında bir dakika içinde alevler arasında kalmış, naylon brandalar vücutlarına
yapışmış ve acı içinde can vermişlerdi, herkesin gözü önünde...
Sürekli söylediğimiz;
‘Ne itfaiye ne de
ambulans kesinlikle yetişemez!’ diyoruz hala ama anlatamıyoruz.
Çünkü damdan düşen
yok...
Bunu Balçova’da olduğu
gibi damdan düşenler bilir...
Komşulardan öğrendim:
İtfaiye girememiş,
gelememiş diye...
Zaten geldiklerinde iş
işten geçmişti...
Sabahın erken saati
olduğu için alevleri görenlerin ‘Uyuyanları uyandıralım, herkese haber verelim!’
dediklerini de kayıtlarda gördüm...
Ama kaç saat oldu, yan
ve arka sokaktakiler bile ‘Ne oldu?’ diye birbirlerine soruyor...
Yani alevler her yeri
sarsa ya alevlerden ya da dumandan o kadar çok insanımızı kaybederiz ki
anlatacak sözcük bulamıyor, cümle kuramıyorum.
Şimdi aklıma geldi...
Aynen şimdiki Belediye
Başkanı mahallemizin çocuğu Dr. Mustafa İduğ gibi yine okul ve gençlik
arkadaşımız Cengiz Bulut da, yeni başkan seçilmişti, üniversiteli gençlerin can
verdiği kafe yangınından sonra...
Aylarca yıllarca
mahkemelere gitti geldi...
Adliye koridorlarını
ezberledi...
Pazarda, toplantıda,
cenazede ,düğünde Cengiz Bulut’u, önceki belediye başkanı ve milletvekilimizi
görenler o günleri sorabilir...
Ama biz ders almayız...
Sıradan birileri gelir,
yönetimlerde söz sahibi olur ve ‘Ben bilirim!’ diyerek halkın söylediklerine
kulaklarını kapatır...
Birileri de yani
müteahhitler de, ‘Bu işte iyi para var!’ diyerek dışarıdan gelenler de
bildiklerini okurlar...
Dah çok söylenecek söz
var...
Apartmanlara giriş
çıkıştan tutun da aklınıza ne gelirse onlar...
İki gün konuşur, sonra
unutur ya da unuttururuz....
Ölen ölür, kalan sağlar
bizimle, deriz...
Yine söylemeden
edemeyeceğim:
Bir ara şehitlerimiz artınca,
Belediye’den çok büyük bir Türk Bayrağı tedarik ettik...
Boydan boya sokağımıza
asacaktık...
Birileri geldi bazı
esnafı dolaylı şekilde tehdit etti,
‘Sakın ha, yoksa burası
da bombalanır!’ dediler...
Bunlar bence baş
teröristler...
Bir önceki yazımda
sözüne ettim ya, gizli fetöcüler gibiler...
Atatürk ve Cumhuriyet
düşmanları el birliği yapıyor, bizler de sadece seyrediyoruz...
Yani elimizden bir şey
gelmiyor, sokaklarımıza, yaşam alanlarımıza sahip çıkamadığımız gibi...
*-
Eline, yüreğine ve kalemine sağlık kardeşim.....
YanıtlaSil1943-1960 yılları arasında çocukluğumu, orta okul ve lise yıllarımı Alsancak'ta eski adı Mesudiye Caddesinde, yeni adıyla Kıbrıs Şehitleri Caddesi, geçiren biri olarak yazdıklarını içim titreyerek, gözlerim yaşararak, içim sızlayarak okudum... Sakın yazmaktan vazgeçme! Sevgiyle kutlar, gözlerinden öperim... [Melih Ağusman - Gazi İlk Okulu (1949-1954), Namık Kemal Lisesi (1954-1960)]