ÖNCE TATLI, SONRA ACI... İKİSİNİ DE UNUTMAYALIM


*- Her şeyi olduğu gibi İzmir tatlılarını da unuttuk... Geleneksel tatlılarınız yok oluyor.
*- Nevroz biz Türklerin geleneksel bayramımız... İşte Azarbaycan’dan bir örnek ve tatlıları...
*- Bugün İzmir’de bir dünya rekoru denemesi var...
*- Unutmamak için tekrarlamakta yarar var... Deprem gerçeği iki günde tozlu raflara kalkar mı?
YAŞAR EYİCE
*-
Uzmanlar; ‘geleneksel tatlılar yok oluyor!’ diyorlar...
Ama biz, ‘Tatlının tadı kaçmasın!’ diyoruz...
Ya da sık sık ‘Ağzımızın tadı kaçmasın’ diye dua de ediyoruz.
Bir konuda merakımı Azerbaycan’dan  şef Tahir Emiraslanov giderdi.
Tahir Emiraslanov Türk kültüründeki reçel ve tatlı geleneğini anlattı. Emiraslanov, ‘Biz tatlıya ‘şirin’ deriz. Tatlıcılığa ise şirniyat’ derken, Azerbaycan tatlı kültürünü aktardı.
Azerbaycan’da menekşeden zeytine hemen her ürünün reçeli yapılıyor. Bal meyvesi denilen bir gelenek daha var.
Tüm yaz meyveleri bala yatırılır ve kış için saklanıyor.
Yufkalı un helvası ise ölüm hayrıdır.
Bir kaşık un helvası yufka ile sarılır.
Un helvası toprağı simgeler, yufka ise kefeni…
Bu gelenek 12. yy’dan buyana sürdürülüyor.
Nevruz bayramı da yaşamı simgeler.
O gün, sadece kadınlar yemek pişirir ve
mutlaka baklava yaparlar.
Çünkü, yaşam kadınlardadır. 
Türkiye’deki gibi baklava dilimi kesilir.
Bu kesim şekli de aslında yaşamı simgeler.
Reçel, pekmez ve helva ile bir Türk geleneği olan yufka da Azerbaycan’da bugün de sıkça kullanılıyor.
Bu anlattıklarımdan iki önemli nokta çıkıyor.
Helva, Türklerin yaşadığı tüm ülkelerde ‘Vefattan’ sonra ‘hayır’ için kullanılıyor.
Ama nedense bir şekilde yemeyenlerin sayısı da az değil.
Bu nedenle özellikle İzmir’de ‘hayır’ sahipleri son yıllarda iyice yaygınlaştığı ve sektör haline aldığı gibi, apartmanlarının ya da camilerin önleri, ya da köşe başlarında gelip geçene dağıtılan lokmayı tercih ediyorlar.
İkinci önemli nokta ise ‘nevruz’ bir Orta Asya geleneğidir ve yüzyıllardır Türkler tarafından kutlanmaktadır.

*-

Geçenlerde bir arkadaşımla ‘Çocukluk günlerimizi ve şu anda pek bulamadığımız Tatlıları’ konuştuk.
Aklıma; Dilber Dudağı başta olmak üzere çok tatlı geldi.
Sokak tatlıcıları da, turşucuları da vardı.
Bir de unutulan Osmanlı döneminden kalan tatlılar var.
Örneğin; Zülbiye, memnuniye, demir tatlısı, peynirli baklava, helva-yı kahi, Kaygusuz Abdul’un şiirlerinde geçen mercimekli baklava, çağla badem, çam fıstığı, koruk, erguvan, yasemin, ebegümeci reçelleri, lofuk ya da diğer adıyla çevirme gibi tatlılar artık hiç yapılmıyor ya da çok az yapılıyor. 
Kahveden önce ikram edilen ve bir seremoniyle sunulan reçel çeşitleri de azaldı.
Kayıtları tutmakta zorlanılıyor.
‘Anadolu’da çok ciddi bir mutfak taraması yapmak gerekiyor.’ Diyor,
Nejat Yentürk
Çocukluğumuzun tadı; el yapımı Horoz Şekeri’ni de hatırlayanlar vardır.
Son söz şu:
Tatlı kültürümüz tek tipleşiyor, yok oluyor.
Tatlılarımızın tadı kaçmasın onlara sahip çıkalım. 
Örneğin, İzmir usulü tahin helvasını artık bulamıyoruz.
Oysa ki; eskiden ihraç ederdik.
Somata, kanela, sütlü börek, kurkubinya, zurnadakya ve nadir bulunan sübye, yok olan İzmir lezzetleri. 
Pudra şekerli poğaça da artık kalmadı.
Lokma ise sahlepli mahlepli, karanfilli tarçınlı eski tarifi ile korunması gereken bir başka İzmir tatlısı...
Bir bilgi daha:
Şambali’nin iyisi bakır tepside pişendir. Asıl adı da şamali’dir.

*- Deprem korkutuyor, o kadar!

Bazı yazıları tekrarlamakta yarar görüyorum.
Bir zamanlar, siyasete yeni atıldığında Turgut Özal ile özel bir görüşme yapmıştım.
Yanımızda Konak’ın ilk belediye başkanı olacak olan Süha Baykal da vardı.
Bana, ‘Bir lafı en azından 10 kez tekrarla.
Çünkü karşındaki ancak anlar!’ gibisinden laflar etmişti.
Önce sinirlenmiştim...
‘Ne demek istiyor?’ demiştim.
Ama herhalde ondan bana miras kaldı kı, ‘huysuz ihtiyarlar’ gibi lafları tekrarlayıp duruyorum.
Ama unutmamak ve unutturmamak lazım bazı olay ve gelişmeleri.
Örneğin; bu haftaki konumuz; Deprem!
İstanbul Depremi ile birlikte tüm ülkemiz konuyu gündeme aldı.
Neredeyse her şeyi unuttuk.
Hemen iki günde yapılan araştırmaya göre; ‘milletçe en çok korktuğumuz doğal felaket deprem!’ olarak karşımıza çıktı.
Ama yer küredeki değişiklikleri, iklimleri nedense gören duyan yok...
Öyle ki, Amerika gibi büyük ülke ve devletler bile bunu önemsemiyor.
Çünkü bunlar ranttan yanalar...
İnsanların hiç ama hiç önemi yoktur, bunlar için...
Gayet iyi anımsıyorum:
Bir gün bu konuların bence Türkiye’deki en önemli kişilerinden biri olan Aydın Bilgin büyüğümüz de, ‘Amerika gibi ülkeler için ne Türkiye’nin ne de bir Asya ya da Afrika ülkesinin ve insanlarının hiç önemi yoktur. Yüzlerce kişi ölse bile kıllarını kıpırdatmazlar, medyalarında yer vermezler. Ama bir Amerikalının bilmem nerde burnu kanasa bile bunu olay yaparlar’ diyerek örnekler vermişti.

*- Yarımızın hiçbir hazırlığı yok

Belirttiklerine göre, 26 istatistiksel bölge biriminde ikamet eden 1500 birey ile CATI (Bilgisayar Destekli Telefon Görüşmesi) yöntemiyle gerçekleştirilen, ‘Deprem Farkındalık Araştırması’ na göre;  Katılımcıların en fazla korktukları doğal afet %63 oranı ile ‘Deprem’
Deprem korkusu kadınlarda ve 55+ yaş üzerindeki vatandaşlarda anlamlı olarak daha fazla.
Katılımcıların % 43’ ü olası bir depremde evlerinin zarar göreceğine inanmaktadırlar.
Öte yandan katılımcıların %55’i olası bir depreme karşı herhangi bir hazırlığını olmadığını belirtmiştir.
Bu durumda her iki kişiden birinin olası bir depreme karşı herhangi bir hazırlığının olmadığı görülmektedir. 
Katılımcılardan sadece % 12‘ si  Acil Durum Çantası hazırladıklarını, % 21’ i ise ilk yardım eğitimi aldıklarını belirtmişler.

*- Korkanlar hazırlıksız!

Araştırmaya katılanların sadece % 39 ‘ u daha önce bir tatbikata katılmıştır, sadece % 5 ‘i en yakın Acil Toplanma Alanının nerede olduğunu bilmektedir.
Araştırmadan çıkan bir başka sonuç ise, depremden daha çok korkan ve çekinen grupların, depreme en az hazırlıksız gruplar olduğu yönündedir. Vatandaşlarımızın bu yönde bilgilendirilmeye ve eğitilmelerine ihtiyaçları bulunmaktadır.
Bugünlerde çok mektup alıyorum...
Çoğu güncel...
Bunlardan biri de son zamanlarda ismini çok duyduğumuz Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu...
‘Deprem’ konusu devam ettiği için ben de bu mektubu sizlerle paylaşmak istedim.

*- :Bilim adamımızın çırpınışı...

‘Gülseren Hanım; ben Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, yıllardır Marmara Depremi üzerine çalışan bir afet yönetimi uzmanı olarak bu konuda yetkilileri ve herkesi uyarma sorumluluğunu hissediyorum.
Bu kampanyayla yetkilileri acilen DEPREM SEFERBERLİĞİ ilan etmeye çağırıyorum.’ Diye başlayan mektup şöyle devam ediyor:

*- Deprem Seferberliği İlan Edilsin

Ben Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu olarak iki şapkam var; meteoroloji uzmanlığı, biri de afet yönetimi uzmanlığı.
Yıllardır Marmara Depremi üzerine çalışan bir afet yönetimi uzmanı olarak bu konuda yetkilileri ve herkesi uyarma sorumluluğunu hissediyorum.
Bu kampanyayla yetkilileri acilen DEPREM SEFERBERLİĞİ ilan etmeye çağırıyorum.
İstanbul’da er ya da geç büyük bir deprem olacağını biliyoruz.
Gündelik işler arasında bu deprem için bir hazırlık yapamayız.
Depremden en az zararla çıkabilmek için, hazırlık çalışmalarını bir seferberlik halinde yürütmemiz gerekiyor.
Bu konu her depremde gündem olup sonra unutulmaya bırakılacak basit bir konu değil.

*-Büyük kıyamet işareti...

Marmara’da dört parça fay hattı var.
1509’da bir parçası üzerinde deprem oldu, buna ‘küçük kıyamet’ denilmiş.
Her 100 kişiden 5’i ölmüş...
Şu anda ise nüfus yoğunluğu itibariyle depremin bugün tekrarlanması halinde ne canlar gideceği hesaplanamaz ama büyük bir kıyamet işareti gözüküyor.
Türkiye’nin GSMH’nın üçte birinin yok edilmesi tehlikesi ile karşı karşıya kalabiliriz.
Büyük bir kaos yaşanıp büyük bir ekonomik sorun ortaya çıkacaktır.
Bu nedenlerle böyle bir deprem için ulusal seferberlik başlatmamız lazım. Seferberlikte neler yapılması gerektiğini aşağıda belirttim.
Lüften oku ve yetkililerin bir an önce harekete geçmesi ve bu konunun unutulup gitmemesi için imzalayıp tanıdığın herkesle paylaş.

*- Seferberlik dahilinde neler yapılmalı?

Yaşadığımız binalar güvenli hale getirilmeli.
Yıkılmayı bekleyen bir sürü bina var, bir de bunun yanında satılmayı bekleyenleri de dikkate almamız gerekiyor.
Bunları takasla işe başlamalıyız.
Okul, askeri ve kamu binalarının güvenliği için gerekli tedbirler alınmalı. Bunun için bir saatlik eğitim, bilgilendirme değil, esas beceri eğitimi ve tatbikat yapılmalı.
İnsanlar küçük yangınları söndürebilmeyi, kanamayı durdurmayı, elektrik ve su hatlarını kesebilmeyi öğrenmeli.
Herkesin bu gibi temel ilk yardım bilgilerini öğrenmeleri zorunlu olmalı.  Devlet bir anda 20 milyon kişiye müdahale edemez.
Çünkü ölüm olayları ilk saatlerde gerçekleşiyor.
Halk depreme hazırlık ve temel afet bilinci, güvenli yaşam vb. konularda (CD, kitap, seminer, söyleşi, tiyatro vb. ile) sürekli eğitilerek bilinçlendirilmeli
Mahalle, sokak, site ve kurum-kuruluş bazında ‘Yerel Afet Gönüllüleri (YAG)’ şeklinde birimler oluşturularak halkın ilk yardım, yangın söndürme ve hafif arama kurtarma konusunda beceri sahibi olmasını sağlanmalı.
Mahalle bazında yaralı toplama, ilk yardım, sahra hastanesi, aş evi, barınma, toplanma, haberleşme, bağış dağıtımı, ailelerin toplanması gibi acil durum yolları ve alanlarının belirlenmeli/oluşturmalı VE bu yerler konusunda halkın bilgilendirilmeli.
Yılda en az iki kez mahalle bazında haberli, kurumlar bazında ise haberli/habersiz çeşitli seviyelerde tatbikatlar yapılmalı.
Afet sırasında kullanılabilecek okul, spor salonu gibi sağlamlığından ve güvenliğinden şüphe edilmeyecek binalar belirlenerek bu alanlarda ve parklarda acil durumlarda kullanılacak her türlü malzeme depolanmalı.
Tehlikeli binaların neden olabileceği can ve mal kaybı riskleri halka iyi anlatılmalı ve kentsel dönüşümle yapısal riskler mümkün olduğunca çok/yaygın ve çabuk azaltılmalı.
(Dikkat! Yapı denetim sistemine ilave olarak belediye kontrollerinin de özellikle devam ettirilmesi gerekmektedir.)
Afet öncesi ve sonrasında valilik, büyükşehir belediyesi, STK gibi birimlerle kendi şehirlerindeki afet yönetimi çalışmalarını koordine edebilecek AKOM vb. bir birimin ve ekibi kurulmalı kapasitesi geliştirilmeli.
Yapılan çalışmalar konusunda halk duyurularla, toplantılarla, okul ve konut ziyaretleriyle bilgilendirilmeli.
Bütün bu çalışmalar, el yordamıyla ya da oradan buradan kopyala yapıştır şeklinde değil; uluslararası standartlara ve yeni yönetmeliklerimize uygun olarak hazırlanacak olan afet risk azaltma, afet müdahale ve afet iyileştirme planlarına göre yapılmalı.
Yukarıda bahsettiğim konularda önemli bölümü Belediye Başkanları’nın sorumluluğundadır.
5353 Sayılı Belediye Kanunu’nun 53. Maddesi’ne göre öncelikle ve özellikle aşağıdaki çalışmaları yapmakla yükümlüdürler:’
*Halkın depreme hazırlık ve temel afet bilinci, güvenli yaşam vb. konularda (CD, kitap, seminer, söyleşi, tiyatro vb. ile) sürekli eğitilerek bilinçlendirilmesi.
* Mahalle, sokak, site ve kurum-kuruluş bazında “Yerel Afet Gönüllüleri (YAG)” şeklinde birimler oluşturularak halkın ilk yardım, yangın söndürme ve hafif arama kurtarma konusunda beceri sahibi olmasını sağlamak.’
Değerli Bilim adamımız gibi ben de merak ediyorum, bu yazıyı dikkatle okuyan kaç kişi var?
Bence bir elin parmaklarını geçmez bu sayı...
Onların,  yani okumayanların sistemi şu:
Saldım çayıra, Allah kayıra!

*- - Deprem bile bizi birleştirmedi...

İstanbul depreminden sonra şu mesajı geçtim:
‘İstanbul’un bir kısmı sallandı, bir kısmı ben dahil duymadık!’
50 okuyucum notu okumuş, 2 4 ayrı okuyucum ve dostum ise ‘geçmiş olsun’ diyerek yorum yapmış.
Telefonlar yani ulaşım durduğu için ne ben kimseye ulaştım, ne de beni arayanlar beni bulabildi.
Önce Beşiktaş- Etiler’de Prof. Dr, Aykut Barka’nın adı verilen parka, daha doğrusu ‘Deprem toplanma yerine’ gittim.
Girmek imkansız..
Ağzına kadar dulu...
‘Yol ver!’ diye dalaştığım bir Massaratti’ sürücüsü, ‘Geri dön!’ diyerek, durumu özetledi...
Bebek parkına gittim durum aynı...
Sonra Arnavutköy’de, Kötfeci Taşkın’ın karşısındaki, ‘Boğaz manzaralı park’ kurtarıcım oldu.
Zaten Reis’in dediği onlarca yüzlerce ‘deprem toplanma alanları’ binalarla süslendiği için cami avluları ile parklar halkın bir araya geldiği alanlar olmuş.
Görmedim ama Zincirlikuyu gibi kabristanlar yani mezarlıklar da bazı insanlarımızın sığındığı yerler arasına girmiş.
Düşünebiliyor musunuz; ‘ölü helvası’ ya da ‘Ölü lokması’ diye yapılan hayırları ağızlarına koymayanlar da, ‘koruyucu’ olarak mezarlıklara doluşmuşlar.

*- Ne yapacağız?

Şöyle bir derleme yaparsam:
Demek ki depreme hazırlıklı değiliz.
Trafik kilit, toplu taşıma araçları ağzına kadar dolu, telefon çekmiyor. Kimse ne yapacağını bilmiyor.
Acil durum birimleri devrede değil, paniği yatıştıracak bir iletişim aracı yok.
Acil durumda, daha büyük depremde ne yapacağız o zaman?, değil mi?
Devam edelim.
5.7 depremde olan şu:
Herkes panik halinde sokakta.
Kimse nereye gideceğini bilmiyor çünkü her yer beton.
İnsanlar bulundukları binadan çıkıp başka binanın altına sığınmaya çalışıyorlar.
sanki daha güvenliymiş gibi.
çünkü açık alan yok.
Ve telefonlar çalışmıyor.
Ne tuhaf bir durum, değil mi?

*- Akıl fikir versin...

Bazı üniversitelerimize bağlı deprem uzmanlarına üniversite yönetimi maalesef ekranlara çıkmaları için izin vermiyor.
Bu uzmanlar konuşmayacaksa biz yurttaşlar nasıl bilgi sahibi olacağız?
Akıl tutulması gibi...
Bir başka örnek vereyim:
Tv’ler, başka partiden diye İBB başkanının canlı deprem açıklamalarını vermiyor.
Allah bunlara da akıl fikir versin!
Fakat;
Prof. Celal Şengör,  ‘Başkan Deprem ile ilgili çalışmalarda  sizin emrinizdeyiz’ diyor, Ekrem İmamoğlu’na, hem de ‘Beş kuruş almadan’ diyor..
Ekrem İmamoğlu’nun yanıtı ise şöyle:
‘Estağfurullah hocam, biz bilimin önünde başımızı öne eğeriz, biz sizin emrinizdeyiz, sizden talimat alırız!’
Ya şuna ne diyorsunuz?
İstanbul Valiliği'nde Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve iki bakanın katılımıyla gerçekleştirilen toplantıya, şehrin belediye başkanı çağrılmıyor.
Niye?
CHP'li diye.
İstanbulluların iradesini yok sayan bu ayrımcılıkla, değil depreme önlem almak, Türkiye'nin hiçbir sorununu çözemezsiniz, diyenler haklı olmuyor mu?

*- Kurtaramayız ki!

Deprem anında Metrobüs hattında 290 adet olan otobüs sayısı hızlıca 485’e çıkarılmış.
Saat 17:30 itibariyle Metrobüs hattında 525 otobüsümüz tam kapasite çalışmaya başladı.
Dinlenmeden sefer yapan görevlilere ben de teşekkür ediyorum.
Deprem anında çalışan tek platform, sosyal medya.
Biz insanları tweet atarak kurtaramayız ki.

*- Boşuna bekliyoruz!

Depremden hemen sonra telefonların kesilmiş olması büyük skandaldır. Dünyanın parasını kazanan operatörlerin altyapılarını bir an önce güçlendirmek için yatırım yapmasını bekliyoruz.
4.5G ve fiber teknolojisi olan Türkiye’de telefon operatörlerinin hiç bir mazereti kabul edilemez.
Ama konunun uzmanları, bunlarla yapılan anlaşmaları ele alarak, kabahatin bizde olduğunu ileri sürdüler.
Çünkü hiçbir ile yapılan mukavelelerde, ‘Alt yapı yapacaksınız, geliştireceksiniz’ ya da ‘yenileyeceksiniz’ diye bir madde yok...
Bunlar sadece kazançlarını düşünüyorlar.
Bizim yaptığımız alt yapıya bir kuruşluk katkıları yok...
Olmaz da..
Çünkü mecburiyetleri yok...
Aynen; Hazine geçiş garantisi veriler köprüler, oto yollar gibi...

*- Mizah konusu...

İstanbul'da yaşanan deprem sonucu Güngören'de 50.000 kişinin yaşadığı bir mahallenin tek toplanma alanının bir çocuk parkı olmasının kameralara yansımasını görmüşsünüzdür.
Şükür ki şimdilik can kaybı olmadı!
Peki ne öğrendik?
1-Her an her şey olabilir!
2-GSM şirketleri altyapıya para falan harcamıyor! Tek dertleri kârları!
3-Deprem vergisi hikaye!
4-toplanma yerleri AVM olmuş!
5-Saldım çayıra, mevlam kayıra!
6-Çok lakayitiz!
Duble yola giden deprem vergileri,
TOKİ’ye aktarılan yurtdışı çıkış harçları,
Otomobilden alınan TRT payları...
Soralım, sorgulayalım, vergilerimizin peşine düşelim.
Bir gün değil her gün hatırlayalım, hatırlatalım!
Bu arada bir anımsatma daha yapayım:
Sosyal medyada, yani internette, asılsız korkutucu haberler yayanlar var, her zaman olduğu gibi...
Bunlara inanmayın ve yüz vermeyin...
Zaten bunlar için İstanbul Valiliği bir açıklama yaptı ve resmi işlem yapılacağını da açıkladı.

***-
GÜNCEL

*-Pasta için dünya rekoru denemesi...

27-28-29 Eylül 2019 tarihlerinde İzmir Kültürpark’ta düzenlenecek, PASTART İZMİR Uluslararası Pastacılık, Tatlıcılık, Şekercilik ve Unlu Mamuller Festivali’nin dünya rekoru denemesi 29 Eylül 2019 günü saat 13.00’de başlayacak.
Ayrıca Pastart İzmir Youtube linkinde Rekor Canlı Yayını gerçekleştirilecek.
Rekor Program:29 Eylül 2019, Saat: 13.00, Yer: Kültürpark, Final Sahnesi: Ahşap Sahne Önü...

*- Rüzgârın başkenti İzmir

Makine Mühendisleri Odası ve Elektrik Mühendisleri Odası İzmir Şubeleri tarafından düzenlenen, Enerji Sanayici İşadamları Derneği’nin (ENSİA) kurumsal desteğini alan 5’inci İzmir Rüzgar Sempozyumu ve Sergisi 3-5 Ekim tarihlerinde Tepekule Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek.

*- Doğal Tarım Çiftliği kuruyor

Bornova Belediyesi, ilçenin eski köy yerleşimlerinden olan Yaka Mahallesi'ndeki 20 dönüm alanı Doğal Tarım Çiftliği'ne dönüştürüyor. Toprak iyileştirmeleri tamamlanan, ormanlık alanın ortasındaki atıl arazi, hem çiftçiler hem de doğal tarıma yönelen gönüllü vatandaşların, kullanımına sunulacak.
Bornova Belediye Başkanı Dr. Mustafa İduğ, doğal tarım yöntemleriyle, yani toprağı işlemeden, ağaçları budamadan, ilaç kullanmadan bir gıda ormanı yaratmayı amaçladıklarını söyledi.

*-


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ACİLDEN DE ÖNCELİKLİ

OKULUN DUVAR GAZETESİNDE ATATÜRK

NEREDEYSE İÇ ÇAMAŞIRLARINI BİLE ALACAKLAR