TESELLİYİ KENDİ SESİNDE BULDU

YAŞAR EYİCE *- OTOYOLLAR NEDEN KARANLIK Geceleri otoyolda seyahat edenlerin aklına gelen ilk soru genelde aynıdır: “Neden burada sokak lambası yok?” Şehir içindeki aydınlatılmış yolların aksine otoyollarda uzun bir karanlık koridor ile baş başa kalırız. Ancak bu durum tesadüf değil bilinçli bir tasarım tercihidir. *- ŞEHİRDE GÜVENLİK İÇİN Otoyollarda yayalar, bisikletler ve motorsuz araçların bulunmasına genellikle izin verilmez. Şehir içi karma bir yapıdadır ve sokak lambaları genellikle yayalar ve motorsuz araçlar için güvenlik sağlar. Ancak otoyollar düz ve basit bir yapıda olduğu için böyle bir ihtiyaç söz konusu değildir. *- DÜŞÜNDÜĞÜMÜZÜN AKSİNE Ayrıca otoyollardaki kontrollü giriş-çıkış noktaları ve koruyucu bariyerler sayesinde hayvanların veya yabancı unsurların yola çıkması da engellenir. Bu nedenle karma trafik koşullarının olmadığı otoyollarda sokak lambalarına gerek duyulmaz. Otoyollara sokak lambaları eklemek düşündüğünüz kadar güvenli bir çözüm değildir. Aydınlatmanın sürekli olmaması, parlak ve karanlık alanların dönüşümlü bir şekilde sürücünün önüne gelmesiyle baş dönmesine veya dikkat dağınıklığına yol açabilir. Özellikle uzun mesafelerde bu durum sürücülerin yorgunluk hissini artırabilir ve hatta “oto-hipnoz” denilen bir duruma neden olabilir. Sokak lambalarının yokluğu sürücünün dikkatini yalnızca yola odaklamasına yardımcı olur. *- SÜRÜŞ GÜVENLİĞİ İÇİN Otoyollar araçların farları ve yansıtıcı yol işaretleri düşünülerek tasarlanır. Aracınızın farları yolu yeterince aydınlatacak şekilde tasarlanmıştır. Yansıtıcı yol şeritleri ve işaretler araç farlarının ışığını geri yansıtarak sürüş güvenliğini artırır. Ayrıca orta bariyerlerin varlığı karşı yönden gelen araç farlarının göz alıcı etkisini ortadan kaldırır. Bu unsurlar otoyolda güvenli sürüş için yeterli görülür. *- MALİYET DE ÖNEMLİ Otoyolların uzunluğu düşünüldüğünde her kilometreye sokak lambası eklemek büyük maliyetler gerektirir. Bunun yanı sıra enerji tüketimi de sürdürülebilirlik hedefleriyle örtüşmez. Düzenli bakım ve onarım ihtiyacı da ek bir yük oluşturur. Özellikle binlerce kilometrelik otoyol ağına sahip ülkelerde bu maliyet astronomik seviyelere ulaşabilir. *- İHMAL YOK Otoyollarda gece görüşünü artırmak için sokak lambalarına ihtiyaç duyulmaz. Araç farlarının doğru hizalanması, yansıtıcı yol işaretlerinin düzenli bakımı ve akıllı ulaşım sistemleri bu konuda yeterli alternatiflerdir. Ayrıca bazı araçlarda bulunan gece görüş sistemleri güvenli sürüşü bir adım daha ileri taşır. Kısacası otoyollarda sokak lambalarının olmaması bir ihmal meselesi değildir. Güvenlik, sürücü dikkati, maliyet, çevresel etkiler ve enerji verimliliği gibi faktörlerin hepsi bu kararın ardındaki sebeplerdir. *- KARANLIK YÜZ Çeşmeli Nuri Ertan’dan öğrendim: Mehmet Öğütçü, uzun makalesinde, ‘Şehvet Düşkünlüğü ve Siyasetin Karanlık Yüzü’ nü ele almış. Belirttiğine göre, ‘En eski konularından biri olmasına rağmen, hâlâ pek çok kültürde bir tabu olarak görülüyor. Oysa insan doğasının ayrılmaz bir parçası. Kimileri için sadece doğal bir ihtiyaçken, kimileri için güç ve kontrol aracı olarak kullanılıyor. Bu mesele bireysel boyuttan çıkıp siyasete ve yönetime sirayet ettiğinde, sonuçları çok daha karmaşık hâle geliyor.’ Diyerek devam ediyor: ‘Siyaset ve cinsellik tarih boyunca iç içe oldu hep. Güç sahibi insanlar, her zaman ilgi odağı idiler. Ancak mesele yalnızca biyolojik dürtülerden ibaret değil; siyasette cinsellik, çoğu zaman şantaj, manipülasyon ve kontrol aracı olarak kullanılıyor.’ *- GÜVEN KRİZİ Siyasetçiler de herkes gibi bireysel zaaflara sahip olabilir. Bu, tabii ki özel bir mesele gibi görülebilir. Ancak bir liderin veya üst düzey bir devlet yetkilisinin cinsel skandallara bulaşması, sadece kendi itibarını zedelemekle kalmaz. Bu tür olaylar, mensubu oldukları siyasi düzeni sarsabilir, hatta devletin stratejik çıkarlarını tehlikeye atabilir. Halkın siyaset kurumuna duyduğu güveni azaltabilir ve ülkenin dış ilişkilerine zarar verebilir. *- BÜYÜK ZAAFİYET Özellikle uluslararası ilişkilerde ve istihbarat dünyasında, cinsel tuzaklar devletler için en büyük zafiyetlerden biri olarak görülür. ‘Bal tuzağı’ (honey trap) olarak bilinen taktik, rakip ya da düşman aktörler tarafından hedef kişiyi cinsel bir ilişkiyle tuzağa düşürerek manipüle etmek için kullanılır. Bu tür durumlarda yalnızca bireysel itibar değil, aynı zamanda ulusal güvenlik de tehlikeye girebilir. ‘Bir Başkadır Diplomatların Dünyası’ adlı kitapta, Çin, Rusya ve Birleşik Krallık’ta diplomatların, iş insanlarının ve üst düzey yetkililerin cinsel şantaj operasyonlarına nasıl maruz kaldığı ele alınıyor. Bu manipülasyonların devlet politikalarını ve yönetimi nasıl etkilediğin analiz ediliyor. *- YIKICI SONUÇLARI Dijital çağda, mahremiyeti korumak giderek zorlaşıyor. Gizli kayıtlar, hacklenmiş mesajlar ve sosyal medya sızıntıları, kişisel skandalları siyasi silahlara dönüştürüyor. Bu bağlamda, şehvet düşkünlüğü artık sadece bireysel bir mesele değil, siyasetin dünyasında stratejik bir tehdit hâline geliyor. Bu konuda en çarpıcı örneklerden biri, 1998’de Amerika’yı aylarca meşgul eden Bill Clinton ve Monica Lewinsky skandalıdır. Amerikan kamuoyu, hatta tüm dünya, Clinton’ın Senato’daki ifadesini televizyon ekranlarından canlı izledi. Clinton’ın Beyaz Saray’da stajyer olan Lewinsky ile yaşadığı ilişki, büyük bir skandala dönüşerek görevden alınması tartışmalarını beraberinde getirdi. Senato’da yargılanan Clinton, aklanmasına rağmen hem başkanlığının hem de Amerika’nın uluslararası itibarının ağır şekilde zedelenmesine neden oldu. Lewinsky’nin Beyaz Saray’a yerleştirilmesinde Yahudi lobisinin parmağı olduğu bile iddia edildi. Clinton, bu büyük skandala rağmen benzer olaylarla anılmaya devam etti. Eşi Hillary Clinton ise yaşadığı aşağılanmadan dolayı bir süre eşiyle yan yana görünmemeyi tercih etti. *- KARİYERİNİ ZEDELEDİ Berlusconi’nin ünlü ‘bunga bunga’ partileri ve reşit olmayan kadınlarla ilişkisi, İtalya’nın eski başbakanının siyasi kariyerini ağır şekilde zedeledi. Benzer şekilde, IMF’nin başkanı ve Fransa’nın gelecekteki Cumhurbaşkanı adayı olarak görülen Dominique Strauss-Kahn, New York’ta bir otel çalışanına cinsel saldırıda bulunduğu suçlamasıyla gözaltına alındı. Bu skandal, yalnızca onun siyasi kariyerini bitirmekle kalmadı, aynı zamanda IMF’nin itibarına da ciddi zarar verdi. Skandallara rağmen kadınların ondan imza almak için sıraya girmesi birçok insanı şaşırtıyor. *- AĞIR ELEŞTİRİ Birleşik Krallık Kraliyet Ailesi’nden Prens Andrew, Jeffrey Epstein ile olan bağlantısı ve reşit olmayan bir genç kıza yönelik cinsel taciz iddiaları nedeniyle küresel çapta ağır eleştirilere maruz kaldı. Suçlamaları reddetse de, skandal Kraliyet Ailesi’nin imajını ciddi biçimde sarsarak Prens Andrew’un tüm resmi görevlerinden çekilmesine neden oldu. Ancak bu konuda en dikkat çeken isimlerden biri şüphesiz Donald Trump’tır. 2016 başkanlık seçimleri öncesinde sızdırılan bir Access Hollywood kaydında, Trump’ın kadınlar hakkında edepsiz sözler sarf ettiği duyuldu. Bu ve benzeri cinsel taciz suçlamalarına rağmen, Trump 2016 seçimlerini kazandı ve inanılmaz bir şekilde 2024 seçimlerinden de galip çıktı. Sanki seks skandalları onun popülaritesini azaltmak yerine daha da artırmıştı. *- SU YÜZÜNE ÇIKIYOR 2000’li yıllarda, siyasetin organize suçlarla kesiştiği noktada cinsel istismar vakaları da gün yüzüne çıktı. Bu vakalar, siyasetin suç örgütleriyle nasıl iç içe geçtiğini ve kadınların nasıl hedef alındığını ortaya koydu. Üst düzey devlet görevlilerinin bu tür skandallara karışması, yalnızca bireysel zafiyetlerin bir göstergesi değil, aynı zamanda devlet içindeki güç mücadelelerinin bir yansımasıydı. *- NE YAPILMALI? Geçmişte olduğu gibi bugün de siyasetçiler ve devlet görevlileri, cinsel skandalların ve bal tuzaklarının hedefi olmaya devam ediyor. Ülkelerin daha sağlıklı bir demokratik sisteme kavuşması için siyasi liderlerin etik değerlere bağlı kalması, mahremiyete saygı göstermesi ve bu tuzaklara düşmemesi gerekiyor. Siyasetçilerin ve devlet yetkililerinin etik farkındalıklarının artırılması şarttır. Özellikle üst düzey bürokratların ve politikacıların şantaj ve tuzaklara karşı bilinçlendirilmesi, ulusal güvenlik açısından hayati önem taşıyor. Halkın güvenini koruyabilmek için siyasi figürlerin özel hayatlarında şeffaf olması ve manipülasyona açık hareketlerden kaçınması gerekiyor. Aksi takdirde, ‘Uçkur Düşkünlüğü’ yalnızca bireyleri değil, ülkenin geleceğini de tehlikeye atabiliyor. *- MAĞARAYA KİLİTLENDİ Çok iyi anımsadığım ve bildiğim gerçek bir olayı da paylaşayım: 1972'de bir Fransız bilim adamı kendisini 180 gün boyunca 440 feet yerin altında zifiri karanlık bir mağaraya kilitledi. Işık hiç yok. Zamanı ölçecek bir şey yok. İnsan teması yok. İnsan zihninin sırlarını açığa çıkarmak istedi - ve bulduğu şey tam anlamıyla zaman bükücüydü: Michel Siffre, aşırı koşullarda insan biyolojisini anlamaya takıntılı bir jeolog ve araştırmacıydı. İnsan zihninin kilidini açmanın anahtarının zamanla olan ilişkisinde olduğuna inanıyordu. Bunu test etmek için radikal bir deney tasarladı. Siffre bir mağarada tamamen izole bir şekilde yaşamak için gönüllü oldu. Öğrenmek istedi: • Beyin tam izolasyona nasıl tepki verir? • Doğal döngülerden koptuğunda ne olur? Dünya onun deli olduğunu düşündü. *- TEKSAS’TAKİ MAĞARA 1972'de Siffre, Teksas'taki bir mağaraya 440 feet yerin altına indi. Dış dünyayla temas yok Günlerine rehberlik edecek güneş, hatta ışığın zerresi yok Sadece o, bir uyku tulumu ve hayatta kalma aletleri Zifir karanlık mutlaktı. Sessizlik, sağır edici. İlk başta, Siffre bir rutini korumaya çalıştı. Açlık ve yorgunluğu takip etti, ne zaman yiyeceğine ve uyuyacağına karar verdi. Ama ışık ya da saat olmadan... Zaman algısı bozulmaya başladı. Saatler dakikalar gibi geldi. Günler mi geçti, ne oldu, bulanıklaştı. Siffre'nin zihinsel durumu hızlı bir şekilde bozuldu: • Gölgeler ve ses halüsinasyonlari başladı. • Paranoyaklaştı— mağarada başka birinin olduğuna ikna oldu • Düşünceleri kaosa sürüklendi İzolasyon onun aklını dağıtıyordu. Bilmediği şey: Yerin üzerindeki takımı her şeyi izliyordu. Gerçek zamanda karşılaştırmak için hareketlerini kaydettiler. Sonuçlar? Siffre gerçeklikten tamamen kopmuştu. 2. ayda, neredeyse 48 saat olduğuna inanıyordu. Dahili saati büyük bir şekilde yavaşladı. Vücudu yeni bir ritim yarattı: • 36 saat uyanık • 12 saat uyku *- ŞOKE OLDULAR Bu bilim adamlarını şok etti. İnsanlar gün ışığının belirlediği 24 saat boyunca sirkadiyen ritmi takip etmek üzere evrim geçirdi. Ancak ışık olmadan Siffre'nin vücudu güneşten bağımsız olarak kendi saatini icat etti. Bu, insan beyninin yerleşik bir zaman sistemine sahip olduğunun kanıtıydı. Ama daha karanlık bir keşif vardı. Haftalar aylara dönüştükçe zihinsel durumu kötüleşti: • Cümlenin ortasında kelimeleri unuttu • Temel gerçekleri hatırlamak için mücadele etti • Duyguları sevinç ve umutsuzluk arasında çılgın bir şekilde sallandı İzolasyon beynini yeniden yazıyordu. Siffre daha sonra deneyimi şöyle tanımladı: ‘Çılgınlığa yavaş bir kayma.‘ Böceklerle konuştu. Teselliyi kendi sesinde buldu Ama sessizlik her zaman geri döndü, ezici ve acımasız 180 gün sonra Siffre mağaradan çıkarıldı. *- KAFA KARIŞIKLIĞI Ona göre çok az zaman geçmişti. Ne kadar zaman kaybettiğini öğrenince şaşırdı. Harici ipuçları olmadan, beyin, zamana tutunuşunu kaybeder. Siffre'nin deneyiyle ortaya çıktı ki; • Zaman sadece dış değil - ayni anda zihnin aktif olarak da yarattığı bir şeydir • İzolasyon ve duyusal yoksunluk bu yeteneği çarpıtıyor, kafa karışıklığına neden oluyor Onun bulguları zaman algısı anlayışımızı değiştirdi. Bunlar şu noktada buluşlara yol açtı: • Sirkadian ritim araştırması • Uzay keşfi (astronot izolasyonu) • Hücre hapsinde ruh sağlığı Ama maliyeti yüksekti. • Kalıcı hafıza kaybı yaşadı • Ruh sağlığının iyileşmesi yıllar sürdü • Mağarayı onlarca yıldır peşini bırakmayan ‘sonsuz bir gece’ olarak tanımladı Keşifleri için büyük bir bedel ödedi. *- BOŞ DURMADI Yine de travmaya rağmen Siffre araştırmasına devam etti. Daha sonra bulgularını kopyalamak için kendini başka mağaralarda izole etti. Çalışmaları, modern uyku biliminin ve zaman psikolojisinin temelini attı. Ama sorduğu sorular hala devam ediyor: ‘Gerçekten, zaman nedir? Dış dünyanın varlığı mutlak bir yapısı mı? Ya da aslında var olmayıp zihnin uydurduğu bir şey mi? Siffre’nin deneyleri, zamanın bunların her ikisi de olduğunu gösterdi. Ve zihnin onu şekillendirmek için en büyük gücü elinde tuttuğunu. *- SAĞLIKLI YAŞ ALMA MERKEZİ İzmir Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanlığı Huzurevi Şube Müdürlüğü bünyesinde faaliyet gösteren Güzelbahçe Sağlıklı Yaş Alma Merkezi kapılarını açtı. Hafta içi her gün 8.30-17.30 arası açık olan tesiste eğitimler, sanat atölyeleri, kültürel etkinlikler ve sportif aktiviteler yapılıyor. Tesiste 55 yaş ve üzerindeki vatandaşların müzik, resim, seramik atölyelerine, akıl ve zeka oyunları gibi etkinliklere, ayrıca sportif aktivitelere katılabiliyor. *- BAŞVURU SAYISI 60 BİNİ GEÇTİ İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay’ın seçim sürecindeki vaatlerinden 25 bin sosyal konut projesinin ilk ayağı olan Egeşehir Menemen Konutları’na başvuru sayısı 60 bini aştı. Türkiye’ye örnek projeyle orta ve dar gelirli İzmirliler kiradan bile düşük bedelle ev sahibi olabilecek. 31 Mart’ta başvuruların tamamlandığı proje kapsamında hak kazananlar gerekli değerlendirmeler yapıldıktan sonra açıklanacak. Yaklaşık 370 bin metrekarelik inşaat alanında 1+1, 2+1 ve 3+1 tipinde 3 bin 100 konut yapılacak. Projede sosyal ve yeşil alan, rekreasyon alanı, park alanı, sosyal yaşam merkezi, spor tesisleri, sosyal ve kültürel mekanlar, sağlık birimleri ve kreş hizmetleri gibi donatılar yer alacak. *- CAN YOLDAŞI OLDULAR İzmir Doğal Yaşam Parkı’nda yalnız yaşayan ‘Yağmu’r isimli deveye arkadaş geldi. Eskişehir Hayvanat Bahçesi’nden gelen ‘Can’ isimli deve yeni yuvasına kısa sürede alışırken, iki devenin sıcak tavırları parkı gezen ziyaretçiler tarafından ilgiyle izlendi. 2009’da İzmir’de dünyaya gelen, 2011’de babası Cengiz’i kaybeden Yağmur, 2022 yılında annesi Cangül’ün de başka bir hayvanat bahçesine transfer edilmesinin ardından yalnız kaldı. İzmir Büyükşehir Belediyesi, Yağmur’un yalnızlığına Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Hayvanat Bahçesi’nden transfer ettiği Can isimli deve ile son verdi. *-

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BÖYLE BİR ANLAŞMA GÖRÜLMEDİ... DENİZİ YOK ANLAŞMAYA LİMANLAR KONULDU...

ANAHTARI SİZDE OLMALI

SAHTEKARLIĞI NORMAL KARŞILIYOR!