İSRAİL VE AMERİKA KORKU DAĞLARI OLUŞTURUYOR
YAŞAR EYİCE
*- SANCILI SÜREÇ
Akademisyen dostumuz Murat Adıtatar ‘utanıyorum!’ demişti yazısının başında;
“İsrail Gazze'de çocuk, kadın, yaşlı demeden soykırım yapıyor.
Ah, vahların, kınamaların dışında dünya hükümetlerinin tamamına yakını seyirci kalıyor.
Onlar adına...
Utanıyorum…’ diye, neden utandıklarını aynen Melih Dizdaroğlu ve Olkan Özkır’ gibi dile getirmişti.
Şimdi de, sevgili Melike Toprak’a konu ile ilgili söz verelim:
Prof. Dr. Erkan Sevinç yönetimindeki Türkiye’nin en prestijli Dergisi ‘Merhaba’’nın son 51’nci, Kasım sayısında, ‘Özgür Filistin Yolunda’ başlıklı bir yazıyı kaleme almış:
“Sancılı bir süreç olmasına rağmen barış kararı sevindirici. 70 bine yakın ölüm ve kayıp acısı hiç dinmeyecek.
Özgür Filistin adına en önemli adım atıldı geçtiğimiz günlerde.
Gazze’de kalıcı ateşkes. Kolay değildi; ama başarıldı.
Nobel Barış Ödülü’ne göz koyan ancak alamayan ABD Başkanı Donald Trump’ın uzun süredir yürüttüğü diplomasi nihayet sonuca ulaştı, gibi…
Gazze’de kalıcı barışın gerçekleşmesi ‘Özgür Filistin ‘ adına da en büyük umut ışığı.
*- TEŞEKKÜR FASLI ve TRUMP’un DENGESİZLİĞİ
Hem Trump, hem HAMAS Lideri Halil El Hayya, barışa katkıları nedeniyle Türkiye, Mısır ve Katar’a teşekkür ettiler.
Bu bir anlamda Gazze’nin imarı ve Filistin devletinin yapılanması konusunda Türkiye ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘ın da belli ölçülerde söz sahibi olmasının göstergesi.
ABD temel güç olarak ortada, ama bölgede istikrar için mücadele veren Türkiye ve Mısır da farklı bir konumda.
Tarihi, jeopolitik ve stratejik olarak önemli bir nokta; Filistin; Gazze.
Sadece din ve politika anlamında değil; ticaret, sanayi ve kültür için de
öyle…
Kutsal topraklar; Yahudiler, Müslümanlar ve Hristiyanlar için.
1917 yılında Osmanlı yönetiminden çıkana dek 400 yıl büyük ölçüde istikrarlı bir süreç yaşayan bölge için en önemli beklenti; aynı ruhun oluşması.
Kolay mı?
Değil, elbette.
Ama uzlaşı kültürü, karşılıklı anlayış, insani ve vicdani yaklaşımlar, bir de
‘barışçıl’ siyasetin egemen olması gelecek adına en büyük umut.
Bekleyip göreceğiz.
Tabi İsrail Başbakanı Netenyahu’nun ‘sert ve acımasız çıkışları’, zaman zaman yaptığı yorumlar ‘korku dağları ‘ oluşturmuyor mu?
Evet; ama ABD ve Trump’ın bu konudaki güvencesi de ciddi bir güç!
İşin dinsel ve tarihi boyutu karışık…
Üstelik iddialı. İsrail’in M.Ö. 2. yüzyıla uzanan bölgedeki etnik varlık iddiaları…
*- DEVAM EDECEK
İsa ve Musa peygamberlerin bu topraklarda peygamber olması.. Siyonist örgütlerin 1900’lü yıllar başına giden yapılanmaları. Altı gün savaşları; İsrail’in yayılmacı politikaları.1964 yılında Filistin Kurtuluş Örgütü‘nün (FKÖ) kurulması…
Çatışmalar çatışmalar…
Ölümler ölümler…
Acılar acılar…
Ve Mescid - i Aksa’nın burada olması…
Türkiye ve İslam dünyası adına ilk Kıble… El Halil camii en önemli mescidimiz…
Cami olan kiliseler…
Müslümanlığın yaygınlaşması…
Bölge herkes için değerli. Ama, Barış o kadar da kolay değil. Zaman alacak, sancılar yaşanacak.
Soru işaretleri de çok…
Örneğin; İsrail askeri çekilmezse nasıl kalıcı barış olacak?
*- RANT PEŞİNDE
Trump’ın deyimiyle Fransız Riviera’sı bir hayal mi?
Yoksa birileri orada rant peşinde mi?
Provokatif eylem ya da olaylara karşı dikkatli olunması gerekiyor! Neden?
Çünkü Mossad’ın HAMAS içinde gizli elleri olabilir.
Barış gücü yapılanması da önemli.
Türkiye, Mısır ve Katar dışında Fransa’nın, Almanya ‘nın, İngiltere’nin konumu ne olacak? Garantör devletlere ne tür güvenceler verilecek.
Barışın güvencesi ABD Başkanı Trump ama bu ne kadar gerçekçi? Acaba Filistin pasi eştirilip İsrail mi kurtarılıyor!
Gazze ve Batı Şeria’nın birleştirilmesi, iki devletli çözüme yönelinmesi, adil bir barış oluşması ne denli güvence altında.
Bu konuda çağrı yapan Türkiye, Mısır, Endonezya gibi ülkelerin sesleri ne ölçüde karşılık bulacak?
Dedim ya; bundan sonrası da kolay değil..
Ama dünya ses verdi.
Aktivist Greta Thunberg’in, ‘Gazze’de soykırım var’ sesi, teknelerle yardım ve kamuoyu oluşturma çabaları barış sürecini geliştirecek hiç kuşkusuz.
Barışçı dünya ses vermeye devam edecek.
*- ‘YA ŞİMDİ, YA HİÇBİR ZAMAN’
Benim aklımda hala o anlamlı slogan; Peace; it’s now or never (Barış ya şimdi, ya hiç bir zaman).
Unutulmaz sanatçı Elvis Presley’in 1960’lı yıllara damga vuran, ama hala zirvede olan o müthiş şarkısı.
Barış sürecinin de şarkısı belki…
“Ya şimdi, ya hiç bir zaman.”
Bir süre gelişmeleri izleyeceğiz.
Sonucun halktan ve barıştan yana olması en büyük dilek.
Yıkılan şehirler, ölen çocuklar…
Bir sürü belgesel…
Muzaffer Tezel ile Osman Damar’a iki küçük öneri;
“vaktiniz olursa izleyin; iki Filistin filmi:
Gaza; Mon amour ( Gazze aşkım) ve 200 meters ( 200 metre).
Bir de sevincimiz; oradaki çocukların korku dolu gözleri gülecek belki… Ve nihayet karınları doyacak…
Günler, haftalar, aylar sonra..,
Bunu düşünmek bile güzel…
*- BİR DAHA…
Önceki Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun bir süre önce yaptığı açıklama halâ sosyal medyada, ‘yayalım’ denilerek dolaşıyor.
İlgililer gibi çoğumuz zaten konuyu da görüşü de biliyoruz.
Sazan yani balık hafızalı olduğumuzdan çok olayı, gelişmelerin öncesi ve sonrasını bildiğimiz halde anımsamıyoruz.
Daha doğrusu boş veriyoruz:
Son dönemlerde AKP hükümetinin ‘Yeni Başkanlık Dönemi’ için yaptığı Anayasa değişikliğini unuttuk gibi.
İşte bu Yeni, bilmem kaçıncı değişikli şu an geçerli Anayasa’ya göre, bazılarımızın kendi kendilerine ‘gelin güvey’ olmalarını, kendi aklınca yorum yapmalarını da önlüyor.
Şu zamanlarda en fazla yorumu yapılan ‘Yeninin yenisi Anayasa değişliği için ne yapılır, ne yapılamaz?
*- SORU ve SORUN
Maddeleri okuyalım:
1. Bu meclis; dört yıl için yasama yetkisi almıştır.
2. Meclis üyeleri şuan ki anayasaya sadakat yemininde bulunmuşlardır.
3. 1. ve 2. maddelerde belirtilen sebeplerle şuan ki meclisin bir yeni anayasa yapma yetkisi bulunmamaktadır.
4. Yeni bir anayasa yapma şartları oluşturmak için,
a. Önce halkın yeni bir anayasa isteyip istemediği halkoylamasına sunulur.
b. Nitelikli çoğunlukla kabul edildiği takdirde barajsız bir seçimle bir kurucu meclis oluşturulur.
c. Bu kurucu meclisin hazırlayacağı yeni anayasa taslağı yeniden referanduma sunulur…
Önce belirttiğim gibi acaba bu maddeleri politikacılar da bizler gibi bilmiyor, seçmenine ya da bazı gruplara pompalıyorlar mı?
Bence asıl soru ve sorun bu…
Ama her zamanki gibi, ülkesini seven ve korumak için yemin eden büyüklerimiz, seçtiklerimiz konuya hassasiyetle eğileceklerdir.
*- ANIMSAYAN OLUR MU?
Daldan dala atlamaya devam edelim.
Birol Amaç, ‘denizlerimizden, balık dünyasından’ söz etmiş.
“GOPEZ balık değil mi?” sorusuna yanıt aramış…
Melih Dizdaroğlu söylemişti:
Tansaş’ın Tansa olarak kurulmasını İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı İhsan Alyanak zamanında sağlayan üç kişiden biri olan Kaya Çelikkanat, Can Beyazkartal, tekstilci (iplik üzerine) Muharrem Uçak, Kenan Sönmez ‘Otomobil yerine tekne’ almayı tercih etmişlerdi.
Denizde, teknede balık avlarken vefat eden ‘Balıkçı Orhan’ı anımsıyorum.
Foto muhabiri idi…
Acaba anımsayan olur mu?
İzmirli ünlü aktör Ayhan Işık da, teknede güneşlenirken can vermişti.
Lafı yine uzattım konuya gireyim:
“olta av mevsimine girilmesi ile birlikte, özellikle balık avı gruplarında bu soru ile yine çok fazla karşılanıyor.
Bu soruyu en fazla, ‘Gopes'ten başka hiç bir şey yoktu!’ diyen müşteri eleştirilerine cevap veren kaptanlardan duyacağız.
Kaptanların sanırım anlayamadığı şu;
Bu eleştiriyi yapanların hiç biri, ‘Gopez balık değildir, pırasadır veya lahanadır’ demiyor ki. Tabi ki ‘gopez de bir balık.’
*- BAZI TEKNE SAHİPLERİ
Şimdi de, Servet Yenerer’in yazısından tekne sahipler ile balık meraklılarının durumlarını öğrenelim…
Bilmeyeni nasıl aldatıyorlar, hizmet ve emek nedir bilmiyor bazıları.
İşte gerçek; “Ama bazılarımızın reklamlarında, reklamlara koyduğun video ve fotoğraflarda vaad ettiğin hedef balık değil.
Aslında bunu bal gibi biliyorsun ama yine de 'Gopez balık değil mi?' demekten vazgeçmiyorlar.
İşte problem tam da burada.
Tekneye çupra tutmaya gelen ekibe gopez tutturuyorsan olmaz.
Mercan tutmaya gelen ekibe gopez tutturuyorsan olmaz.
Tabi ki takır takır çupra veya mercan tutarken, meraya bir anda giren gopez sürüsüne engel olamazsın.
Çünkü bu balık olta dibe değer değmez, hedef balığa fırsat vermeden yemlere saldırır ve bir kaç dakika içinde yemi yer bitirir.
Avın içine eder.
Bu durumda teknenin hemen yer değiştirmesi gerekir.
Bunu yaparken de çok yakın başka bir noktaya değil, daha uzak başka bir noktaya gitmek gerekir.
Ama laf olsun diye değil, gerçekten de gittiğin noktanın çupra veya mercan noktası olması lazım.
Takır takır olmasa da, o noktadan da vaad edilen hedef balığın alınması gerekir.
İşte o zaman hiç bir müşteri, özellikle de senin teknenin sürekli müşterisi, ‘Gopez'ten başka bir b.k yoktu’ demez.
'Gopez basana kadar çok iyi av oluyordu, ama ne yaparsak yapalım gopes'ten kurtulamadık’ der.
Teknenden sana, ‘çabaların için teşekkür ederiz, bazen ne kadar çaba gösterilirse gösterilsin, olmuyorsa olmuyor’ diyerek iner.
Bilmem anlatabildim mi?’
Servet Yenerer’in kalemine, ömrüne bereket.
Bazı gerçekleri anlatarak bizleri ve tabi deniz- balık meraklılarını da aydınlattı.
Büyük aldatıcı reklamlarla, balık meraklılarını (Hobi meraklılarını) yani halkımızı nasıl aldattıklarını da…
*- BU AYIP BİZE YETER!..
Selahattin Eskici, ‘Tarihi bir gerçeği’ anımsattı.
Bilmemiz ve gelecek nesillere de aktarmamız şart.
İster Rusya’ya, ister Amerika’ya, isterseniz Avrupa’nın hangi ülkesi ve şehrine giderseniz gidin, o kentlerin, ülkelerin bir, hatta birden çok gerçek kahramanlarının heykellerini görürsünüz.
Öyle ki, iktidarlar da değişse, savaşlar da olsa, kesinlikle bu heykellere dokunulmaz…
Bir gün bu konuyu örnekleriyle işlerim.
Şimdi yine, “Kahrından Ölen Bir Kahraman ‘Mustafa Muğlalı olayına ve tarihin kronolojisine dönelim.
Kubilay’ı şehit edenleri yargılayıp, idam eden Menemen İstiklal Mahkemesinin başkanıydı Mustafa Muğlalı.
İzmir Menemen’de asteğmendi.
23 Aralık 1930 günü gericilerin isyanını bastırmak üzere görevlendirildi.
‘Kan dökülmesin’ diye çok uğraş vermişti Mustafa Fehmi Kubilay…
Olaya müdahale ettiği sırada bir kurşun ile göğsünden yaralandı.
Yaralı bedeni sürüklenerek cami avlusuna getirildi.
Kör bir testere ile başı kesilerek, sancağın ucuna takıldı ve Menemen sokaklarında gezdirildi.
*- TARİHİ SIRALAMA
1 Ocak 1931 itibarı ile bölgede Fahrettin Altay komutasında sıkıyönetim ilan edildi.
Divan-ı Harp kuruldu ve sanıklar yargılanmaya başladı.
24 Ocak 1931 günü iddianame okundu, 28 sanığın idamına karar verildi.
Zalimler, Kubilay’ı şehit ettikleri meydanda asılarak idam edildiler.
1943 yılında İkinci Dünya Savaşının en hararetli günleri yaşanıyordu. Ülkemiz işgal tehdidi altındaydı.
Özellikle Doğu sınırımız sürekli olarak ajanlar tarafından taciz ediliyor, köylü, kaçakçı kılığındaki yüzlerce kişi sınırlarımızı ihlal ediyordu.
33 kaçakçı, İran sınırına doğru kaçarken vurulmuştu.
Emri veren bölge komutanı Mustafa Muğlalı Paşaydı. 1947 yılında emekli olmuştu.
1948 yılında, bazı partiler, bölgede bulunan oy potansiyelini lehine çevirmek için, Mustafa Muğlalı olayını meclise taşıdı.
Öldürülenlerin masum köylüler olduğunu, suçsuz yere kurşuna dizildiklerini savundu.
1949 yılında tutuklanan Muğlalı Paşa, kısa bir süre sonra serbest bırakıldı.
Sonuçta devlet güvenliğini korumak onun sorumluluğu altındaydı, görevini yapmış, sınır ihlalinde bulunan, kimliği belirsiz kişilere ateş açılması emrini vermişti.
*- HAKİKAT DEĞİŞTİRİLDİ
1950 yılında iktidara gelen parti yönetimi, Muğlalı olayını yeniden gündeme taşıdı.
Yargılanmanın tekrar görülmesine karar verildi, Mustafa Muğlalı 70 yaşında idama mahkûm edildi.
Dayanamadı.
11 Aralık 1951 günü hapishanede kahrından öldüğünde 70 yaşındaydı.
1997 yılında itibarı iade edildi.
Suçsuz olduğu anlaşılmıştı ama aradan 36 yıl geçmişti.
Askeri törenle naaşını devlet mezarlığına taşıdılar.
Harp Akademileri Komutanlığının bahçesine heykeli dikildi.
Balkan harbine katılmıştı.
1. Dünya Savaşında, Adana Bölge Komutanlığı Kurmay Başkanı olarak görev yaptı.
Milli Mücadelenin en önemli birimleri olan, görevleri silah kaçırmak, istihbarat ve subay sağlamak olan, İstanbul teşkilatlarından Zabitan ve Yavuz gruplarına başkanlık yapmıştı.
Atatürk’ün arkadaşıydı.
Şeyh Sait ve Tunceli isyanlarının bastırılmasında görev aldı.
*- VE EN ÖNEMLİSİ!..
Kubilay’ı şehit edenleri yargılayıp, idam eden Menemen İstiklal Mahkemesinin başkanıydı Mustafa Muğlalı.
Yıllar sonra, Kubilay’ın katillerini asmanın bedelini ödettiler bu büyük kumandana.
Sanırım çektiği çilenin sebebini şimdi daha iyi anladınız.
33 kaçakçı için şiirler yazılan bu ülkede, Mustafa Muğlalı Paşanın adını bile öğretmediler bize.
Sahip çıkamadık.
70 yaşında, bir Kurtuluş Savaşı kahramanının kahrından ölmesini evlatlarımıza anlatmadık.
Bu ayıp da bize yeter!
Ruhu şad olsun.”
*-YABANCİ TURİSTLERİN İLGİSİNİ ÇEKİYOR
Engin Yavuz’un çok ilgi çeken fotoğraf ve seyahat yazılarına, bugün de, ‘Ödemiş- Birgi’yi görmek isteyenler’ için bir yol haritası çiziyor.
Engin Yavuz, ‘Birgi’yi Görecekseniz, Ödemiş’e Trenle Gidin’ diyor…
Özetle;
İzmir ile Ödemiş arasında karşılıklı 6 tren seferi yapılıyor.
Ödemiş-Birgi arası minibüsle 20 dakika…
Şimdi daha geniş bilgiye sahip olalım:
“İzmir’de metro ya da İZBAN hattına yakın bir yerde oturuyorsanız, Ödemiş’in şirin ve tarihi kasabası Birgi’yi ziyarete ne dersiniz?
Yaşadığınız semte göre gerekirse İZBAN hattından aktarma yaparak metro ile Basmane Garı’na gelmek çok kolay ve kısa sürüyor.
Basmane Garı’ndan Ödemiş’e her gün saat 06.35, 09.00, 12.20, 14.35, 17.30 ve 21.20’de tren seferi var.
Trenler 111 kilometrelik hatta ortalama 60 kilometre hızla Ödemiş’e 2 saat 25 dakikada ulaşıyor.
Tren Gaziemir, Adnan Menderes Havalimanı, Menderes, Pancar, Torbalı, Gürgür, Taşkesik, Arıkbaşı, Karpuzlu, Elifli, Furunlu, Bayındır, Yakaköy, Çatal, Pınarlı Durağı, Derebaşı, Doyranlı ve İlkkurşun istasyonlarında duruyor.
Bilet ücreti 150 lira, 65 yaş üzerindeki yolculara 75 lira.
*- TEPELERE DOĞRU
Ödemiş Otogarı’ndan Birgi’ye her saat başı minibüs hareket ediyor. Ücreti 30 lira.
2 bin nüfuslu tarihi Birgi kasabasında çay bahçelerinde birer kahve içip soluklanabilir, Çakırağa Konağı’nı, Kerim Ağa Konağı’nı, Sandıkoğlu Konağı’nı, İmamı Birgivi Türbesi’ni ziyaret edebilir, restore edilen evlerin sıralandığı sokaklarda dolaşabilirsiniz.
Birgi’nin reçelleri, pekmezi, üzüm pestili, meyve şurupları, cevizi ve kestanesi meşhur.
Ödemiş Garı’ndan ise İzmir’e saat 05.05, 07.15, 09.40, 11.45, 15.20 ve 18.20’de tren var.
Eğer İzmir’e trenle dönecekseniz 18.20 trenini sakın kaçırmayın.
‘Otobüs ile dönerim’ diyorsanız Ödemiş’ten İzmir’e saat 21.30’a kadar otobüs var.
Yolculuk 2 saat sürüyor ve bilet ücreti 250 lira.”
İlk kez bu kadar incelikle ve güzellikle seyahat bilgisi veren sevgili araştırmacı gazeteci, gezgin ve fotoğraf sanatçısı Engin Yavuz’e teşekkür ediyorum.
Bu yaşımda anlattığı güzellikleri çok yıllar önce çok kez gezdiğim ve bildiğim yerlere tekrar ama bu kez Engin Yavuz’un çizdiği rota ile gitmeyi sağlık durumum müsaade ederse hasretle gitmeyi düşünüyorum ve tavsiye ediyorum.
Stres atmada, kötü düşüncelerden sıyrılmaya bire bir…
*- 30 YILDIR, ARALIKSIZ TRENLE
Sürekli takipçilerimden İzmirsporlu Ali Kıray, önceki günlerdeki bir ‘gezi haberi’nden sonra şu mesajı atmış:
“Sevgili Yaşar,
Önce cumhuriyet bayramın kutlu olsun.
Ben de 30 yıldır trenle her ay çarşamba günü (iki pazar kuruluyor), Akhisar'a, ‘Kaptanın Yerinde’ kelle, beyin karışık nefis bir çorba içerim.
Izmir Basmane’den 6.55 trenine biner,17.50 treni ile dönerim.
Trenin normal ücreti 140 tl dir.
Yani bizim gibi 65 üstüne 70 tl dir.
Köylü ve diğer pazarı gezer, köfte veya kokoreç yerim.
Sana ve okuyucularına tavsiye ediyorum…”
Çok eski Spor yazarlarından olan Ali Kıray yıllarca gençliğe hizmet olarak, yurt dışından getirttiği spor mecmualarını tercüme ederek, gayri- federe olarak adlandırılan Eşrefpaşalı mahallelerde kulüpler kurmuş, bazılarında ücretsiz antrenörlük yapmış, bazı çalıştırıcılara nasıl hareket etmeleri gerektiğini anımsadığım kadarıyla Ender Coşkun ile programlar hazırlamışlardı.
Türkiye’de bu programları bilenlerin sayıları da parmakla sayılacak kadar azdı.
Bana hediye ettiği ‘Lacivert- Beyazlı’ İzmirspor flaması (Bayrağı) halen aracımın dikiz aynasında asılı duruyor.
İstanbul’da ‘İzmirspor bayrağını’ karşıdan görenlerin çoğu spor meraklısı bir zamanların ünlüsü ‘Sarıyer Spor Külubü’ bayrağına benzetiyor.
Sadece bir kere, arabanın vizesini yaptırdığımda bir görevli, ‘Ben de İzmirsporluyum’ demişti.
*-





Yorumlar
Yorum Gönder